Türkiye ve dünya çapındaki sosyal medya fenomeni, DJ ve model Lucifer Michaelson’ın kardeşi ve menajeri olarak tanındıktan sonra hazırladığı komedi skeçleri ile kendi fan kitlesini oluşturan Doğuş Alkan ile sizler için bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle, dergimiz sayfalarına hoş geldin!

Hoş bulduk, teşekkür ederim, çok kibarsınız Gamze hanım.

Rica ederim. Seni Lucifer Michaelson’ın kardeşi olarak tanınmakla birlikte sen de kendi kitleni oluşturmuşsun.  Youtube üzerinden yayınladığın komedi kanalın “Doğuştan Gelenler” şimdiki adıyla “Doğuştan Kraliçe” ki oraya da gireceğiz, yanı sıra oyunculuk, markalarla yaptığın reklam çalışmaları ile tanınmaktasın. Caddede veya AVM de bir mekanda seni görünce fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarışan insanlara birebir şahidim. Sosyal medyaya yansıyan özelliklerinin yanında Doğukan Doğuş Alkan’ı biraz daha yakından tanısın okuyucularımız. Kendinle ilgili neler söylemek istersin?

Kendimle ilgili söyleyebileceğim en önemli şey özel biri olduğum. Dünya üzerinde özel bir görev ve amaç için olduğum. Küçüklüğümden beri özel bir insan olduğumu düşünüyordum ve bu özelliğimi yeteneklerimle birleştirip insanlara, özellikle topluma örnek, çocuklara öncü olmaya çalıştım. Yeteneklerden bahsedecek olursak; ilk komedi geliyor. Komedi bana göre bir yetenek, insan güldürmek ise bir sanat ve mutluluk.

Ardından spor geliyor. Spor bana göre özel bir yetenek, herkes sporcu olamaz, disiplin ve irade gösteren kişiler profesyonel bir spor kariyerine sahip olabilir. Kız kardeşim hep diyordu ki: ‘’Abicim, NBA hayallerini gerçekleştir, kendini eve kapama, git ve o potaya topu geçir.’’ İradeyi basıp yaşadığım sakatlık yüzünden sporun üzerine gidemedim, fakat komedi yeteneklerimin üzerine gittim ve özellikle komedi kısmında çok büyük ilerlemeler kaydettim. Kendi mizah anlayışım ve kendime has tarzımla sosyal medya platformları Youtube ve Instagram üzerinden yayınlamış olduğum performanslar ve her şeyden öte samimiyet ve içtenliğim insanların da ilgisini çekti ve büyük bir hayran kitlesi oluşturdu. İnsanlara samimi ve içten projelerle kendimi gösterdim.  Tabii, bu konuda Lucifer’ın çok büyük faydası var. Ona bu konuda minnettarım, en iyi abi modeli oldu benim için ve hep iyi niyetle bana doğruyu gösterdi.

Bildiğim kadarıyla bir dönem ciddi anlamda ilgi duyduğun bir spor geçmişin var. Ben biraz biliyorum da okuyucularımız da bilsin istiyorum. Bir sakatlık yaşamışsın ve devam edememişsin.

Evet. Basketbol ve yüzme kariyerim oldu geçmişte, aynı zamanda masa tenisi. Az önce bahsettiğim gibi, küçüklüğümü çok özel biri olduğuma inanarak geçirdim ve yaşadım. Çocukluğumda inanılmaz bir enerjim vardı. Bulunduğum çevrede, gittiğimiz mahallelerde, ortamlarda, ailecek gittiğimiz tatillerde birçok yerde enerjisi en yüksek çocuk bendim, bunu herkes dillendirirdi. O enerjinin yüksekliğini herkese hissettiriyordum. Daha o küçük yaşlarda bile kendimden daha olgun insanlarla aynı masada oturup konuşan ve sohbet eden biriydim ve bunun çok büyük etkileri oldu bana, bu şekilde olgunlaştım çünkü insan sürekli öğrenir ve her zaman kendini geliştirmeye açık olması gerekir.

Bir basketbol geçmişim oldu, evet. NBA’de oynamayı çok istiyordum. NBA kariyerim olacağına inanmıştım fakat bir sakatlık geçirdim. O zamanlar profesyonel basketbol lisansım vardı. Türkiye içerisinde oynamış olduğum bazı takımlar oldu fakat sakatlığımdan dolayı ortaya belirli bir disiplin koyamadım, üzerine gidemedim. Bu başarısızlık öyküsü aslında bana daha da çok ilham verdi. Sonradan anladım ki sadece bir mesleğe odaklanmamak gerekmiş. Çünkü odaklandığımız işleri severek yaparsak birden fazla da iş yapabiliyormuşuz. Ve en önemlisi de bir mesleğe bağlı kalınca hayatımızı komple o meslekle kapatabiliyoruz. Örneğin eğer ki ben bir basketbolcu olabilseydim, belki de ailemin yanında olamayacaktım, belki de sevdiklerimle daha az zaman geçirebilecektim. Çünkü basketbol, disiplin ve zaman isteyen bir spor. Sürekli kamplara gidiyorsun, maçların oluyor.

Belki de yurtdışında yaşayacaktın.

Evet, belki yurtdışında yaşayacaktım. Fakat zaman zaman aileni göremeyebiliyorsun, yazın bile antrenman yapman gerekiyor. Ama şimdi ise bana göre her şey olması gerektiği gibi. Tam olarak olmak istediğim yerdeyim. Çünkü bir basketbolcu olsaydım şu anda size bu röportajı veremiyor olurdum. Ama daha sonrasında yaşadıkça gördüm ki basketbolcu olmamamın daha büyük bir hayrı varmış. Bu nedenle Allah’a minnettarım, şükürler olsun. Ama spor içimde olan bir aktivite, basketbol ise içimde kalan bir heves ve aynı zamanda enerji de. Zaman zaman oynamaya çalışıyorum. Çok güzel bir spor.  Bana göre futboldan daha iyi bir spor. Klas insanların ve klas sporcuların olduğu bir spor dalı futbola göre. Tabii ki futbolu küçümsemiyorum; futbol da dünya çapında bir spor.

Bunun dışında lise ve üniversite yıllarımda masa tenisi ve yüzme derecelerim oldu. Mesela solak olduğum için masa tenisi ve basketbolda çok büyük bir artı kazandırıyordu bu bana. Rakiplere ters düşen bir durumdu. Sol el ile raketle oynadığım her müsabakada masa tenisinde büyük başarılar elde ettim ve İstanbul, Türkiye çapında büyük turnuvalarda 1. liklerim ve 2. liklerim oldu. Bunun dışında yüzmede ise İstanbul 2. liğim var. Bununla ilgili sınıflarda 2. lik ve 3. lüğüm var. Spor her zaman hayatımda ve doğamda oldu. Vücudumun çok değişik bir anatomisi olduğuna inanıyorum. Spor alt yapım olduğu için 1-2 hafta kendimi kampa soktuğumda vücudum hemen adapte oluyor. O yüzden sportif bir insanım ve sportif bir yapım var. Ama şu anda hayatımın akışında spor zaten var. Dans, eğlence... Sonuçta dans hareket gerektirdiği için ve yüksek enerji harcattığı için ister istemez bir spor aktivitesi gibi gözükebiliyor.

Bunlar dışında söylemek istediğim şey ise hayata ne olursa olsun pozitif bakmayı öğrenmiş olmam. Hayatımdaki bütün negatiflikleri yok edip, negatif bir şey yaşadığımda bile bu olgunluğu kazanıp her şeye pozitif bakmayı öğrendim. Bu da beni en iyisi, en güçlüsü yaptı. İnsanız tabii, başımıza olumsuz, negatif gözüyle bakabileceğimiz şeyler gelebiliyor. Bu zaten hayatın içinde, doğasında var ama dediğim gibi bunların hepsini, tüm bu klişeleri, dışarıdan bakıldığında “şöyle oldu böyle oldu şöyle negatif durumlar var” tabularını tamamıyla yok ettim ve her günümü bu kafa yapısına göre yaşamaya çalışıyorum. İnsanlara faydalı olmayı, onlara yardımcı olmayı seviyorum. İnsanların hayatına bir dokunuş yapmaya çok özen gösteriyorum ve bunu karşılıksız, çıkarsız yaptığımı bütün çevrem, yakın dostlarım, arkadaşlarım ve ailem biliyor.

Bu senin hayat motton yani?

Evet, kesinlikle.

Peki komedi nasıl var oldu hayatında?

Küçükken ev içerisinde komediyi en çok sağlayan, komedi performansı yapan kişi bendim ailemiz içerisinde.

Kaç kardeşsiniz?

Üç kardeşiz. Ben, abim Lucifer ve kız kardeşim Alena.  Ve 3 kardeş olmak gerçekten özel hissettiriyor. Çünkü kardeşlerinin olduğunu bilmek, onlarla irtibat halinde olmak ve bunun heyecanını yaşamak çok özel bir his. Bunu her zaman söylüyorum. Aile candır. İnsanın sahip olduğu en değerli şey ailesidir.

Komedi kısmına gelecek olursak.. Kendimi bildim bileli hep çok komik biriyimdir. Davranış biçimlerim, mimiklerim.. Aile içerisinde hep komedi ortamı oluşturan, espriler yapan bir kişiliktim. Kardeşlerime, anneme, babama takılıp espriler yapardım. Her biriyle ayrı ayrı aramızda anısı olan esprilerimiz vardır. Halen de hatırlayıp güldüğümüz olur. Whatsapp üzerinde bir aile grubumuz var ve hala bu esprileri ölümsüzleştiriyoruz. İnsanları güldürmek muhteşem bir his. Onları güldürmek, mutlu etmek benim için paha biçilemez bir şey. Onları güldürebiliyorsam, mutlu edebiliyorsam ne mutlu bana. Ben başka bir şey istemem ki zaten. Abim bana bir gün dedi ki “Sen bu ailenin komedyenisin. Çok komik bir insansın bununla ilgili bir şeyler yapman lazım. Sen tam bir komedyensin”. Yani insanları güldürmek, mutlu etmek aslında aynı zamanda benim için bir iş gibi. Bunu mesleğim olarak görüyorum.

Ama tabii, ülkemizde tutuculuk var ve belirli bir kesimde “Ne anlatıyor bu? Nasıl bir kafada?” diye düşünüyor ama ben uçuk kaçık espriler yapmayı seviyorum. Saygı duyan kesim de var, saygı duymayan kesim de var ve ben saygı duyana da duymayana da sevgi ve aşk gönderiyorum. Çünkü görüşler ve fikirler değişebilir ama bence ayırt etmemek lazım “sen şöylesin, sen böylesin” gibi şeyler söylenmemeli çünkü sonuçta hepimiz insanız ve yapılan işe saygı duyulması gerekiyor.

Mizah doğuştan gelen bir yetenek.

Evet. Çünkü insanlara baktığımda hissettiğim ve hissettiklerim üzerinden de komedi çıkartabileceğim bir yapım var. O yüzden özel biri olduğuma inandığımı söylemiştim bu konuşmanın başında. Bu yetenek sayesinde komedi malzemem her zaman elimin altında. Yani bir insana baktığımda hemen komedi malzemesi çıkarabiliyorum. İnsanları çok çabuk güldürebilen bir yapım var. Ama istediğimde de çok ciddiyim ve o anlarımda insanlar beni kolay kolay güldüremezler. Yani tam tersi de olabiliyorum. Ama insanları güldürmek, güldürebilmek harika bir his.

Bunun üzerinden de bir aksiyon alıp insanlara yansıtmak çok hoşuma gidiyor. Küçük yaşlarda başladı bu tabii. O zamanlar bulunduğum her ortamda kendimden büyük ve olgun insanlarla zaman geçirdiğim için, kendi tarzımda onlara takıldığım, ufak atılımlarla söylendiğim zamanlar oluyordu ve bu durum insanların oldukça ilgisini çekiyordu. Böylece herkes beni sempatik ve cana yakın buluyordu. Komedinin yeri çok ayrı. Sahne önünde hünerlerini sergiliyorsun. Ben ise hayatın kendisi içerisinde komediyi sergiliyorum ve kendi tarzımda yaptığım için bununla ilgili bir kitle oluşturdum ve insanlar buna bayılıyor. Sağ olsunlar ki fanlarım da beni bu konuda takdir ediyor, beni yolda durdurup “çok özel bir tarzınız var, hem dış görünüş, tarz, hem yaklaşım hem de trendleriniz bakımından ” gibi şeyler söylüyorlar. Mutluyum. İnsanların böyle algılarda olması beni mutlu ediyor. Komedi maceram bu şekilde başladı.

Peki geleceğe dair planlara, projelere gelirsek; bu noktada birlikte de içerik üretecek olmamız beni heyecanlandırıyor. Detaylardan biraz bahsedelim mi?

Şu sıralar Gamze Lim, abim Lucifer ve kız kardeşim Alena ile birlikte birçok projeyle aktif olarak uğraşıyoruz. Bir talk show ve stand up projemiz var. Bunların tamamını oldukça farklı bir yapıda ve tarzda yapmayı hedefliyoruz. Demek istediğim şu anda Türkiye’de yapılan showların çok çok üstüne çıkacağına inanıyorum.

Bu sektöre bir yenilik getirmeyi, daha farklı bakış açıları ve farklı tarzlar katmayı hedefliyoruz. Ağzımdan çıkan her kelimenin, her cümlenin sonradan konuşulacağını bildiğim için ona göre konuşuyorum. Ben inanmadığım bir şeyi söylemem, iddia etmem. Hisleriyle ve inancıyla yaşayan bir insanım. Hissettiklerimin gerçek olacağına eminim ve %100 inanıyorum. İnancım öyle güçlü ki, hayatımda böyle zamanlarımda o işe “oldu bitti” diyorum daha o şey gerçekliğine kavuşmadan önce.  Yani o şeyi olmuş var sayıyorum.

Bu da gerçekliği yaratıyor! Ben de çok heyecanlıyım. Farklı bir tecrübe olacak benim için. Çok özel isimlerle de bir araya gelerek Youtube üzerinden yeni dönem için hazırlayıp sunacağımız projeler bunlar. Özellikle de Youtube’daki bazı özel kanallar için ürettiğimiz projeler var gündemimizde şu ara.

Evet şu an için projelerimiz gündemde. Çok özel konuklar olacak. Bu işin içerisinde olan isimlerle de çalışıyor olacağız ve bu projelerden büyük keyif duyacağım çünkü birbirimize öğreteceğimiz çok şey var. Hem bizden iyi olanlar (bu işi yapmış olanlar, bu işi bilenler) hem de onların bizimle çalışması onlara büyük keyif verecektir, çünkü dediğim gibi birbirimizden öğrenmemiz gereken çok şey var, hem mesleki, hem hayat adına, hem de arkadaş grubu oluşturma adına birbirimize hep öğretiyoruz.

Hayatın içerisinde öğretmek olduğu için (ki bunun yaşla veya deneyimle bir alakası olduğunu düşünmüyorum) bazen 5-10 yaşlarındaki bir çocuk bile bize bir ders verebiliyor veya yaşlı bir adam veya bir hanımefendi 5-10 yaşlarındaki bir çocuktan bile ders alabiliyor.

O yüzden öğrenmeye açık olmak lazım. Şahsen ben öğrenmeye açık biriyim. Zihnim oldukça açık ve her zaman savunduğum bir şey var. Zihnim açık olduğu için bu durum espri kabiliyetimi de arttırıyor, karşı tarafa yapacağım mizahı da etkiliyor. Bu şekilde ne karşı tarafı incitiyorum, ne de esprimi veya yapmış olduğum komediyi beğenmeme ihtimali bırakıyorum. Yani hem güldürebiliyorum hem de incitmiyorum. Çünkü komedi bana göre bir incitme tarzı değildir. Bunu özellikle neden belirtiyorum? Çünkü ülkemizde karşı tarafı zedeleyen, inciten komedyenler var. Ben onlardan değilim. Özel biriyim ve bu özel oluşumu da insanlara yansıtıyorum.

Biraz da düşündürmesi lazım. Değil mi?

Evet, biraz da düşündürmesi lazım.

Farklı karakterlerin, farklı mizaçlara sahip insanların bir araya gelmesi aynı zamanda bir etkileşim. Birbirinden bir şeyler öğrenmek doğru, evet. Ama bir noktada farklı enerjilerin etkileşime girmesi demek. Ortaya oldukça ilginç diyaloglar çıkacaktır. Bu çok muazzam bir his ve deneyim olacak.

Bravo, evet, sana katılıyorum. Bu bir his ve deneyim olarak kendini belli ediyor. Benim için önemli olan konulardan birisi de enerji ve frekans uyumu. İnsanların çevresi genellikle kendi enerjisine ve frekansına uyumlu insanlar ile dolar. Ben mümkün mertebe her zaman buna yakın bir insan oldum. Tabii ki bazen karşımıza çıkan insanları seçemiyoruz ama şuna inanıyorum ki hayatımızda karşımıza çıkan her insanın bir rolü var ve bu rolü tamamladıktan sonra da hayatımızdan çıkabiliyor oluşunu da kabul etmemiz gerekiyor. Ama uyuştuğumuz insanlarla da zaten dostluklar veya iş birlikleri oluyor.

Bu aşamada yapacağımız projelerin tümünde çok uyumlu insanlarla çalışacağıma şimdiden inandım ve bu defteri kapattım. İnancımın, bu işin olurunu da sağlamış olduğunu düşünüyorum. Ve dediğim gibi bu iş “oldu bitti” diye düşünüp artık işi bir an önce başlatmak için hem heyecan hem de mutluluk içerisindeyim. İsim vermiyorum çünkü bu projenin içerisinde isimler değişkenlik gösterebilir ama çok ünlü isimler, sanat camiasından aynı zamanda bu komedi üzerine çalışma yapan isimlerden oluşacak.

Ekibin ve programın içerisinde bu saydığım sanat ve komedi çalışmaları yapan insanlar değil de farklı mizahları, farklı kültürleri olan insanlar da olacak. O yüzden özel bir çalışma olacak. Bu özel çalışmayı da insanları hem güldürmek hem de kendimiz de zevk alabilmek ve gülmek için yapıyoruz. Yani buradaki amaç sadece para kazanmak değil. Elbette bir iş yapıldığında para kazanma beklentisi de var ama önceliğimiz bu değil. Önceliğimiz mutlu edebilmek, mutlu edilebilmek ve saygı görmek.

Teşekkür ederim. 19 dakika olmuş kaydı başlatalı.

Tabii tabii, 19:19 olmuş.

Senin için özel bir rakam olan 19’a gelelim öyleyse.

Tabii ki. 19 Ekim doğumluyum ve 19 rakamının hayatımda çok farklı ve özel bir yeri var. Küçükken size bahsetmiş olduğum komedi tarzını yaratırken, aynı zamanda da 19 rakamını da bu sirkülasyonun içinde kullandım. Çünkü 19 rakamı doğduğum güne ait bir rakam olduğu için benim için özel bir yeri oldu ve şans getirdiğine demeyelim de bana artı kattığına inandığım bir rakam. 19 rakamının gerçek anlamda evren üzerinde çok ciddi artıları ve izleri var. Tabii, bununla ilgili şimdi okuyucularımız muhakkak araştırmalarını yapacaktır ancak 19 rakamı şu anda benim bağlı olduğum boyutun rakamı.

Bilhassa manevi aydınlanma, insanlara yardım etmek gibi anlamlara da sahip 19. Ben, Doğuş, doğuştan doğup, insanlara, ihtiyaç sahiplerine ve küçük dostlarımıza yardım etmek için dünyaya geldim. Hepimiz şu an bu yaşadığımız gerçekliğin içerisinde bir yandan da bir simülasyonuz. Yani benim inandığım durum bu. Bu simülasyonun içerisinde bağlı olduğumuz boyutlar var. Buradan da konu biraz Matrix’e kayıyor ama dediğim gibi bu Maxrix’in içerisinde bağlı olduğumuz boyutlar var 19. boyut, 25. boyut, 17. boyut, 11. Boyut gibi... Bu boyutların içerisinde benim bağlı olduğum boyutlar ise 19. ve 25. boyutlar. Şu anda kendi gerçekliğimi yarattığım evrenimdeyim.

Hayatım boyunca tabii ki her şey istediğim gibi gitmedi ama daima kendimi geliştirmeye adadım ve belirli bir dönemden sonra zihnim tam açılmaya başladı. Açılan zihnim artık kendi gerçekliğini yaratmaya başladı. Kendi evrenimde kendi gerçekliğimle kendi düzenimi kurmaya başladım ve çok özel biri olduğumu iddia ettiğim noktada her şeyin aynı zamanda Mevlana’nın deyişiyle “bir hiçim” sözünden yola çıkarak bir hiç olduğumu düşünmemin yanı sıra bu sözün içerisindeki iddialı kısım da ‘’bir hiçim, ama aynı zamanda her şeyim’’ ifadesiydi.

19 seni bir şekilde buluyor galiba?

Kendi gerçekliğimi ve kendi evrenimi yarattığım zamanlardan beri ki bu 19 lu yaşlardan sonra gerçekleşti- 19 yaşından itibaren ticarete atıldım. 19 yaşımdan sonra hayata daha da yoğunlaştım. Hayatım daha da farklılaştı. 19 ‘un kodlaması zihnime ve bedenime işlemiş durumda. Yapmış olduğum işlerde, yapmış olduğum projelerde veya organizasyonlarda 19 ‘un bana olan yakınlığı, benim 19 ‘a olan yakınlığım… Ben şansa inanmıyorum.

Şans diye bir şey varsa da her insan kendi şansını kendi yaratır. 19 ‘un bana olan yakınlığı ve bana getirdiği katkılar hayatımı değiştirdi. 19 rakamı hayatımda her yerde karşıma çıkıyor. Bindiğim arabada, takside, gittiğim mekandaki bir portrede, bir resimde, bir tabloda, telefonu her elime alıp saate baktığımda zamanlamanın 19 ‘a denk gelmesi, vesaire vesaire.. Ve bu zihnimi kontrol ediyor olmam rakamı da kendi karşıma çıkarıyor olduğum anlamına geliyor. Benim için çok özel ve 19 rakamının bana vermiş olduğu bir gizem ve ayrı bir mistik bir durum da var. 19 rakamı içime işlemiş durumda. Bazen insan yeniden doğar. Ben de 19 rakamıyla zaman zaman yeniden doğdum.

Müthiş gerçekten! Farkındayım. Peki gelecekten neler bekliyorsun? Çok fazla düşünüyor musun mesela? Plan yapıyor musun?

Gelecekten beklentilerim çok. Çünkü aslında zaman zaman geleceğe gidiyorum ve gelecekten kesitler görüyorum. Gelecekten beklentim aslında sevdiğim insanlar ve ailem adına. Gelecekten kendi adıma beklediğim hiçbir şey yok. Çünkü şu anda tam olarak olmak istediğim yerdeyim ve en iyisiyim. En iyisi olduğumu düşünüyorum ve gelecekte de zaten en iyisi olacağımı da biliyorum. Ama çevremdeki insanlara (aileme, sevdiklerime, sevgilime) katkı sağlayabileceğimi düşünüyorum. İnsanlara hep bir değer kattığımı düşünüyorum. Bu nedenle kendimden öteye koyuyorum sevdiklerimi. Hiç tanımadığım bir insana da katkı vermeye razıyım ve hazırım.

Tekrar söylüyorum, bence bir insanı güldürebilmek dünyanın en önemli işi.

Çünkü bir insanın moralini yükseltmek için yapılan bir şakanın benim için ve Allah için bir sevap olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan bakıldığında komik olmak insanlara gülmeyi karşılıksız vermek çok değerli ve kıymetli bir şey. Şu anda yapmış olduğum projelerde veya Youtube üzerindeki Reels’larım ve çalışmalarımın tümünde, gerektiği yerde para harcadım ama bu işten şu ana kadar bir para kazanma söz konusu olmadı açık sözlü olmak gerekirse ama çok iyi biliyorum bu işin devamını.

Kanalındaki paylaşımların içinde Cumhuriyetle ilgili hazırladığın bir reels dikkatimi çekti. Bu sayımızda da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlamaktayız.

Ülkemizin bir çocuğu olarak her Türk genci gibi Cumhuriyetimize ve ülkemize milli değerlerimize sahip çıkan bir Türk genci olarak 100.yılımızda bir video paylaşmak istedim. Bu videoyu hiçbir kazanç veya çıkar beklemeden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün ülkemize ve Türk gençliğine bıraktığı mirası en iyi şekilde korumak kollamak ve yaşatmak istedim. Yapmış olduğum projeyi cast çalışması ile yaptım. Bu çalışmayı para kazanmak yerine para harcayarak yaptım.

Burada Türk toplumuna ve Türk gençliğine mesajım birlik ve beraberlik içerisinde kalabilmek ve ülkemizin değerlerini koruyabilmek adınaydı. Yapmış olduğum çalışmada o anda çekim esnasında Beşiktaş’taki yerli halk tebrik ve takdir etti. Bu da benim için ayrı bir gurur ve onurdur. Ülkemi seviyorum. Ülkeme aşığım. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Ata’mın dediği gibi cesaretimiz gençlerden gelir. Gençliği korumak vatani bir hizmet ve görevdir. Ülkemizi bu ülkenin gençleri olarak birlik ve beraberlik içerisinde birbirimizi kırmadan incitmeden savunabilmeli ve korumalıyız. Büyük işleri büyük milletler yapar. Atam öyle söylemiş. Yurtta barış, dünyada barış. Sevelim ve sevdirelim.

Komedi deyince aklına gelen ilk isim kim olur?

Komedi denildiğinde aklıma gelebilecek isim, mesela Jim Carrey.. Küçüklüğümden beri izliyorum. Önemli bir isim ve Jim Carrey’nin çocukluğunda yaşadığı çok önemli bir hatırası var. Her sabah Los Angeles’taki bulvara gidip, orada oturarak mekandaki ışıklandırmayı ve manzarayı seyredip, şu kadar parayla şu kadar hayatını değiştirebileceğini zihnine hep gerçekleştirmeye çalışmış. Bu gerçekliği o kadar istemiş, o kadar içten inanmış ki bir gün kendisine $10.000 lık bir çek yazmış, elle tutabileceği, kendi gerçekliğindeki boyutta görebileceği bir nesne yaratmış yani. İnanmak başarının yarısı ya hani.. Beş yıl sonra o $10.000 ın sahibi olmuş. 

Bu hikaye müthiş bir ilham veriyor ve bunun vermiş olduğu ilham, onu gördüğümde ona yakınlık hissetmem, ve biraz da tiplerimiz de benziyor olması, paradan ziyade bir gün böyle bir proje ile dünya starlığı leveline kadar çıkacağıma inanıyorum. Dünya starlığı kısmında da o noktaya geldikten sonra birçok insanın da hayatını değiştirebileceğime inanıyorum çünkü içimde hep iyi taraf var. Hiç karanlık ve kötü bir taraf yok. Bu iyilik tarafıyla da insanlara dokunabilecek tarzda büyük projelere imza atabileceğime inanıyorum. Kafamda sadece komedi üzerine bir proje yok.

Sokak hayvanları olsun, açlık sınırında olan insanlık için yaşamış olduğumuz sorunlar olsun, birçok proje var ve mesleğimi en iyi şekilde yaparken, bir yandan da para kazanırken, kazancımın neredeyse yarısını buraya yatırmayı planlıyorum. Bunlarla ilgili gelecekten kesitler görüyorum. Bu gördüğüm kesitler içerisinde çok çok çok başarılı durumlar ve insanların bana etmiş olduğu duaların bazen kulağıma fısıldandığını da hissediyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Çünkü “bunu zaten yapmışım” diyorum geleceğe gidip o kesitleri görüp o fragmanı izlediğim için. Ama geleceği çok fazla düşünüp kaygılanmak istemiyorum çünkü andayım. Anı yaşamak en doğrusu bana göre. Anı yaşadıkça gelecek inşa edilir. Çünkü anı yaşadıkça, geleceği düşünmedikçe, geleceği Allah’a bıraktıkça ve dua edip çabaladıktan sonra zaten o gelecek en iyi şekilde, inşa ediliyor ve kaderinde buna göre yazılıyor. İnancım bu şekilde.

Hmm. Çok etkileyici! Aslında siz 2 kardeş dışarıdan bakıldığı zaman oldukça marjinalsiniz, ki o marjinallik daha farklı algılanabiliyor karşı taraftan. Halbuki bu sözlerinle ve sizi tanıdığım kadarıyla maneviyatı oldukça güçlü insanlarsınız aslında. Bu konuda neler söylemek istersin?

Bizi yetiştiren annemiz ve babamız, çok özel yetiştirdiler ve bu konuda en büyük borcumuz ve teşekkürümüz annemize babamıza olmalı. Çünkü onların bize kattıkları her şey, özellikle saygı ve sevgi konusunda çok önemli şeyler kazandırdılar. Aileden gelen bir maneviyat gücü var evet ama onların bize katmış olduğu değeri biz daha da özelleştirdik.

Dış görünüşe bakarak yorum yapma veya aşağılama durumu Türkiye’de de çok yaşanan bir durum. Tutuculuk, ayrımcılık “bu böyle giyiniyorsa şöyledir” gibi düşünceler var ve bu düşünceler bana göre kirli düşünceler. Çünkü insanları tanımadan yapılan kirli yorumun doğru olduğuna inanmıyorum. Eleştirebilirsin, ama eleştirinin içinde bir saygı olmalı veya kötü söz, argo olmamalı. Birbirimize duyduğumuz saygı insan oluşumuzu gösterir. Çünkü ben başarılı veya başarısız birini görsem bile, birine yorum yaparken ne kalbini kırıyorum, ne de yanlış yorumlamalar yapıyorum.

Bu da benim yetiştirilme tarzımdan dediğim gibi. Ayrıca da kendi özümden hissettiklerim. Saygı olmadan sevgi olmaz. Sevgi olmadan da saygı olmaz. O yüzden birbirimizi sevmemiz lazım. Birbirimizi sevemiyorsak bile en azından birbirimize saygı göstermemiz lazım. İnsanoğlu olarak bunu yapmalıyız. Beni beğenmeyenler de olabilir. Ama her zaman söylüyorum beni sevmek zorunda değiller belki, ama sevmiyorsan da izlemeyeceksin. Sevmiyorsan niye takip ediyorsun o zaman?

Çünkü kendinde göremediklerini, kendi yapamadıklarını bende görüyor, kendi de yapmak istiyor, kendi yapamadığı için bunu içine atıyor ve bu içinde birikmişlik dışarı yansıyor ve o patlamayı da bana yorum olarak yapıyor. Bunu Lucifer çok yaşadı özellikle Türkiye içerisinde. Ona yapılan yorumlar, dışlama veya toplum içerisinde “sen Türk değilsin, sen insan değilsin, Müslüman değilsin” gibi gibi dinine veya giyimine göre yargılama vakaları çok oldu. Her şeyden önce biz insanız, dediğim gibi tanımadan bir insanın dinine, ilmine, kitabına laf edilmesi yanlış.

Bu “din açısından günahtır” demiyorum ama bir insana yapılan saygısızlık aynı zamanda kendine yaptığın saygısızlıktır. Çünkü bir insanın birbirlerine yaptığı yorum saygı çerçevesinde olmalı. Saygı yoksa zaten bir toplum içerisinde bir cahillik, bir eksiklik vardır. Bu konuda bence insanlar yorum yaparken daha dikkatli ve saygılı olmalı.

İki kardeş olarak biz topluma hiçbir zaman yanlış bir şey öğretme taraftarı olmadık. Hep iyi şeyler, kalbimizden ve doğuştan gelen doğruları, hakikatleri aktarmaya çalıştık. Genç kardeşlerimize, özellikle fan gruplarımıza, yaş grupları olarak genç gruplara hep doğru adımlar atmaları için, kendileri olması için, hayatlarında dilediği gibi yaşamaları için, öncü olup doğruyu göstermeye çalıştık. Elbette insan olarak bizim de hatalarımız olabilir ama bu hataların içerisinde insanlara gidip de “sigara için, alkol için, uyuşturucu kullanın” gibi şeyler söylemedik. Tam aksine “bunların hiçbirini kullanmayın, daha dinç, daha açık bir bilince sahip olun” dedik. Bu açıdan bakıldığında bence bir babanın ve bir annenin bizi izlediğinde, takip ettiğinde veya bize bakarken bence gurur duyup “bak ne güzel, örnek vatandaş”  veya “örnek bir tarz” demesi gerektiğini düşünüyorum.

İnsanların giyimine göre “şunlara bak, açık saçık giyiniyorlar, marjinaller, şöyleler, böyleler” deyip geri bir kafayla, geri bir bilinçle, sabit standart fikirlerle yaklaşılmasını doğru bulmuyorum. Çünkü çağ çok gelişti. Çağın ötesinde bir dünyada yaşıyoruz. Evrende her şey mümkün ve bu mümkünatın içerisinde özellikle anne babaların çocuklara özgürlük tanıması –belirli bir sınır içerisinde- ve giyim kuşamlarına karışmasını doğru bulmuyorum. Çünkü bir insanı giyimine kuşamına göre yargılayıp değerlendirmek, en kötü davranışlardan birisidir. Çünkü o çocuğun kendi olabilmesi için giyimine kuşamına, her şeyine kendi karar vermesi gerekir. Zaten aileden aldığı bir ders ve katkı var çocukluğundan. Bu nedenle bu konuda anne babaların çok dikkat etmesi gerekir. Toplum içerisindeki insanların da dikkat etmesi gerekir. Çünkü birbirimize lazımız insan olarak. Bu bir mütevazı, aynı zamanda da insanlık örneğidir bana göre. Ben böyle yetiştim, böyle yapıyorum. İnsanlara da aynısını öneririm.

Şimdi gelelim hayvanlara. Zaten bir tüyo verdin yapmak istediklerinle ilgili. Hayvanlara olan yakınlığını, o duygusal etkileşimini, yapmak istediklerini biraz daha açar mısın? Ve hayvanlarla olan yakınlaşman içinde nasıl filizlendi? Bu da yine aileden gelen bir durum muydu?

Sevgili annem ve babam hayvanseverler evet ama annem hayvanlara dokunamaz. Küçüklüğünden kalma bir korku var. Çok sever. Hatta evimizde tavşan bile besledik. Kız kardeşim Alena’nın tavşanı var ve ona bakıyor annem.  Hayvan sevgisi içinde vardır ama bazı insanlar da hayvanlara dokunamama huyu var. Annemde de var bu. Babam da çok sever küçükken kuşumuz vardı o bakıyordu ona.

Gerçekçi olmak gerekirse hayvan sevgisi anne babadan gelmedi. Çünkü hayvan sevgim küçük yaşlarda sokak köpeklerini severek, kedileri severek, bazen onlara su ve yemek vererek başladı. Doğuştan gelen bir sevgi ve bunun içerisinde en önemli şey şudur ki hayvanlar benim için çok özel ve ben hayvanların çok özel bir sebep için yaratıldığını düşünüyorum.

Evren yedi günde yaratıldığında, her şey sırasıyla yaratıldığı gibi ilk olarak da hayvanlar yaratıldı. Bizden bedenen daha küçükler, ama aklen ve yaşça daha büyükler, yüceler. Pure enerjiyi hissedebiliyorlar. Onları sevip dokunduğumuzda, yaratılışımızda bulunan atom parçaları titreşiyor ve bu titreşimi onlar da hissediyorlar. Farklı cinsler olsak bile, onlara yapılan zulüm bana yapılmış oluyor, tam olarak bu yüzden de hayvanlara edilen zulmün önüne geçmek istiyorum. Bununla ilgili de kafamda bazı çalışmalar, projeler var. İşler büyüdükçe bu projeleri de devreye sokmak istiyorum.

Sokak hayvanlarına çok iyi bakmalıyız. Evlerimizde beslediğimiz hayvanlarımız var, evet, ama sokak hayvanları aç kalıyor. Barınaksızlar, korumasızlar, insanlar tarafından zulme uğrayanlar.. Bunun önüne nasıl geçileceğine dair kafamda birçok proje var. Bununla ilgili bazı destek alabileceğim dernekler, kuruluşlar olmuş olsa bununla ilgili projelerim, zihnim ve bilincim de açık olduğu için çok çok hızlı ilerleyebilecek seviyede.

Ama hayvan sevgisi benim için çok öte bir şey. Hiçbir hayvanı ayırt etmem. Hepsinden ayrı ayrı bir enerji alıyorum. Hayvanlarla aram çok iyidir. Nedenini bilmiyorum ama bütün hayvanlara yaklaşımımda, özellikle köpeklerle aram çok iyi, bana çabucak ısınıyorlar, her dokunduğum, sevdiğim köpek birden bana sevgiyle yaklaşıyor. Ama limitlendirmek, kısıtlamak doğru değil.

Mesela hayvanat bahçesine gidiyorum ve dediğim gibi o hayvanla aramdaki bağ hemen kuruluyor. Tavşanla, deveyle, martıyla, atla.. Bunların hepsiyle özel bir diyaloğum oluşuyor hemen. Bu da kendimi özel hissettiğim için bence onlar hissediyor beni, ben de onları hissedebiliyorum, hissederek konuştuğumuz için o enerji bir şekilde yaklaşıyor birbirine. Çünkü hayvanların pure olduğuna, saf olduğuna, saf enerjiyle dünyada olduklarına inananlardanım. O yüzden onlar bizim canlarımız. İyi bakmalıyız onlara. İyi beslemeliyiz. İyi barındırmalıyız onları. Onlar da insanlar kadar iyi şeylere layıklar. Ki hatta bazı insan görünümlü insanlardan daha çok şeye layıklar. Çünkü zaman zaman o insan görünümlüler tarafından saldırıya uğruyorlar ve hatta çok özür dileyerek söylüyorum ama tecavüze bile uğrayan hayvanlar var.. Bu yapılan saldırılar ve hayvanlara yapılan kötü karaktersizlikler, insanlık dışı hareketler bir an önce durdurulmalı ve bununla ilgili de kesinlikle bir çalışmam olacak.

Şuan da bununla ilgili bir ekip kurmaya çalışıyorum. Ama dediğim gibi bununla ilgili benim tek başıma olan gücüm yetmez. Sevdiklerim, yanımdaki insanların da çabalarıyla, inançlarıyla, bunun üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.

Ne mutlu. Çok teşekkür ediyorum içtenlikle paylaştığın için. Güzel bir söyleşi oldu. Okuyucularımıza bir mesaj daha vermek ister misin? İçinden ne geliyorsa.

Öncelikle beni ağırlayıp konuk ettiğin için sana çok teşekkür ederim. Çok başarılısın ve seni takdir ediyorum. Dediğim gibi, birbirimizden öğrendiğimiz çok şey var. Ben de senden çok şey öğrendim, yanında olduğum süreç içerisinde. Senin açından da tuhaf olmuştur, sürekli zaman geçirdiğin biriyle yapmış olduğun bu söyleşi veya organizasyon, insanlara da farklı bir okuma ve bakış açısı yansıtacaktır diye düşünüyorum. Benim dünyaya vermek istediğim mesajlar var. O da dünyadaki en önemli şey, aşk bence. 3 harfli ve tek kelimeli bir mesaj. Tüm dünyayı değiştirebilir.

Birbirimize aşkla bakmalıyız. Sevgi göstermeliyiz. Aşk, aşkı kıskanmaz. Birbirimizi kıskanmamalıyız. Birbirimize saygı göstermeliyiz. Zaten aşk dediğimiz şeyin içerisinde saygı da var, sevgi de var, içerisinde bütün paketi dahil edebileceğimiz bir durum var. Eğer ki bu bütün pakete dahil olduğumuza inanıyorsak, aşk her şeye dahil diyorsak, zaten birbirimize saygı, sevgi göstereceğiz. Birbirimize destek olacağız. Her şeye aşkla bakmalıyız.

Ben işime de aşkla bakıyorum, sevgilime de aşkla bakıyorum, arkadaş grubuma da aşkla bakıyorum, bizi SEVMEYENLERE, bizi desteklemeyenlere, BİZE KÜFREDENLERE bile “aşkımsın” yazıyorum veya “aşkımsın” deyip hoşça kal diyorum. O yüzden bence birbirimize saygı duyup aşk göstermeliyiz, bu çok önemli. Aşk, aşk, aşk diyorum. Aşkın karşılığı hiçbir zaman kötü olamaz. Verdiğimizi alırız evrenden.

Ayrıca yaratıcıya inanan tüm insanlar için geçerli. Eğer iyi şeyler verirsek iyi şeyler alacağız, kötü şeyler verirsek kötü şeyler alacağız. Biz iyi şeyler verelim iyi şeyler alalım. Bunun içerisinde de aşkla verirsek aşkla alacağız. Herkese çok teşekkür ediyorum şimdiden. En iyisi olduğumuzu dünyaya kanıtlama adımlarıyla ilerliyoruz şu anda. Bu yazılar ise, bir sonraki yazılarda, bir sonraki söyleşilerde ve etaplarda şu ankinden daha da iyisi olacak. Ve “biz bunları zaten söylemiştik” diyeceğiz. Bu kadar da kararlı ve inançlıyım. İnanmadığım hiçbir şeyi konuşmam, söylemem. Ben inandığımı konuşuyorum. Herkese çok teşekkürler, sevgiler.

Biz çok teşekkür ederiz sevgili Doğuş.

(Söyleşi: Gamze Lim)

 

Paylaş