Eskiden, diye bir kavram vardı eski zamanlarda… Bu günlerde takıntı oldu zihnime sürekli belleğime dönüp zoom  yapıyorum.

Eski enstantelere bakıyorum. Bakalım nelere takılıp kalmışım diye. Ancak bütün zihin kapılarım hayvanlık alemine açılıyor.

Elbette konu yine “ ACISIZ ve AĞRISIZ” kesim.

 

Acele ile bir restorana  girmişsiniz. Çok açsınız. Mide öz sularınız tavan yapmış.

Binbir koku algınıza hükmetmekte. Hemen  bir köfte -piyaz . Ya da bir bonfile tabağı istediniz. Belki de bir kuzu kapama . Elinizde çatal, bıçak , avının üzerine atılmaya  hazır bir panter gibi aportta beklemektesiniz.

 

Bir dakika !.. Hiç düşündünüz mü önünüzdeki et iki gün önce annesinin memesini iştahla emen bir kuzu idi. Ya da yemyeşil tarlalarda koşturan küçücük bir  dana ya da inek her neyse . İşte öyle bir şey…

Ama bu arada Çin de her yıl yapılan Yulin Festivalindeki köpek eti yiyen Çinlileri madara etmeyi de hiç ihmal etmeyiz. Oysa ,yoktur bir farkımız köpek yiyen çinliden.

 

Ha! bir kuzu. Ya da  bir GOLDEN  ızgara.   Ne fark eder ki ?!.. Elbette bu işin en duygusal  ve en vurucu kısmı. Dünyada asla durduramayacağımız  dev bir et sektörü var. Binlerce vegan bir araya gelse ket vuramaz bu  sektöre. Bilinenlerin aksine en büyük acıların , tüketildiği yerdir kesimhaneler ya da diğer adı ile mezbahalar…

 

Hep söylerim yine  yazacağım. Mezbahaların duvarları cam olsa , kimse et yiyemezdi. Biz de diyoruz ki hiç olmazsa bu hayvanları ağrısız ve acısız keserek bir nebze dahi olsa vicdanımızı rahatlatarak biraz insani davranalım.

 

Hayvanların sadece  içgüdüleri olduğu ve düşünce yetilerilerine sahip olmadığı söylenir. Bu çok büyük yanılgı. Bilinçleri açık düşünüyorlar.Hayvanlar da bizim gibi görüyor , düşünüyor ve anlıyorlar.Bilinçleri tam. Hatta düşünerek karar verme yetileri bile var. Hatta matematik  kafaları var desem yeri. Aksi olsa bir kaç yıl önce 2018 yılında Rize  İyidere ilçesinden kurban bayramında kesilmemek için boğa FERDİNAND tam 25 kilometre yüzerek Sürmene ilçesinden karaya çıkıp, canını kurtardı . Hani düşünmüyordu hayvanlar?!..

 

Düşünmeyi bırak, matematik düşünüyorlar üstelik. Bizden çok farkları yok. Hele de memeli hayvanlar. Aynı insanlar gibi duygusallar. Ağlıyorlar bile o güzelim gözyaşlarını dökerek..

 

Sahi ! Siz biliyor muydunuz bir ineğin hamilelik sürecini ? Sıkı durun .  Bir anne inek tam 9 ay 10 gün hamilelik sürecinden sonra bebeğini dünyaya getiriyor. Yani  insanoğlundan hiç farkı yok. Duygu ve düşünceleri  de aynı. Yavrusu için  ölebilir , canını verebilir onu korumak adına.

 

Bir kaç örnek daha vermek  gerekirse; İneklerin hafızaları var. Kuşların navigasyonu var.  Pusulaya fark atarlar  yön tayin ederken kuşlar. Çöp toplayıp çöpleri kutuya atan kargaları dahi gördük.

Yunuslardan diğer memelilere kadar hemen hepsi, insanların yüzündeki ifadeden anlam çıkarıp tavır alıyorlar. Dahası hayvanlar insandaki duyguların kokularını dahi alıp özümsüyor. İnsanları tanıyıp onlara nitelik veriyorlar. Ağlıyorlar ,  tıpkı bizler gibi…

 

Ya! O çok büyük iştahla yediğiniz ahtapota ne buyurulur. Tam  6 ay yumurtalarının üzerinden hiç kalkmadan,hareketsiz kalarak ve hatta acıkınca kendi kollarını yiyerek 6. ayın sonunda ölerek yavrularını göremeden ölen ahtapota ne demeli ?!  Yaralı arkadaşlarını aralarına alıp besleyen güvercinleri. Ölen arkadaşlarının cesetlerini ortada bırakmayıp kaldıran karıncaları mı ?

 

Fauna ve flora diye bir oluşum var evreni ayakta  tutan . Bitki ve hayvanların dünyasına saygı duymazsak bu yaşamın sonu ,felaket olur. Ama insanoğlu ısrarla “Duymam, görmem , söylemem” üç maymunu oynuyor dünya sahnesinde. Gözlerimiz kör. Kulaklarımız sağır. Söylemem o ki ; Koşullu etik körlüktür insanoğlunun duyarsızlığı .  Basbayağı körüz işte.

 

Son yıllarda İspanya da Katalonya bölgesinde boğa güreşleri yasaklandı. Yine 2000 yılında  İspanya da mezbahalara kamera mecburiyeti kondu. Letonya da kürk üretim  ve  satışı yasaklandı.  Kaliforniya’da kürk ticareti  yasaklandı.Danimarka da kafes yumurtası yasaklandı.

İtalya da erkek civcivlerin  öldürülmesi yasaklandı. Brezilya , canlı hayvan ihracatını yasakladı  Şükür. İngiltere de hayvanların da duygulu varlıklar olduğunu kabul eden yasa onaylandı. Yeni Zelanda’ nın hayvanların da insanlar gibi duygulu varlıklar olduğunu kabul eden  hayvan gönenci yasasını onaylaması.  Ve  daha  nice hayvan refahını anlatan, yasaları  onaylayan ülkeler.

 

Ya ?! Bizim ülkemizde neler oluyor. Yazılı ve görsel basın. Gazetelerin 3. Sayfa sütunlarında akıl almaz  hayvana şiddet ve çağrıları. Ne oldu bize ?!!… En  son örneğini Adana mezbahasında gördük.

Kesilmeden önce hayvanı sersemletmek için defalarca ve hunharca kafasına balyozla vuran işçiyi. İşte Konya bakım evinde  dün gibi  idi yaşanan vahşet.

Malum balyoz ve kürek en sevdiğimiz objeler.  Haaa ! … Bir de bıçak ve satırlar vardı pardon.

 

 

”Sokak hayvanlarını öldürün ,Pitbulları  uyutun , zehirleyin “   gibi klişe modalar bizde. Acaba insanoğlunu nasıl düzeltir ve insanları nasıl rehabilite ederiz diye kafa yoran hiç yok neredeyse.

 

Geçen haftayı  VEZİRKÖPRÜ  ve  BAFRA da geçirdim. Hollanda ‘dan gelen Eyes on Animals Derneği temsilcisi değerli dostum Asalet Sancaktaroğlu ile beraber. VEZİRKÖPRÜ de Haytap desteği ile tıbbi alet ve gereç takviyesi yaptığımız ilk göz ağrımız  VEZİRKÖPRÜ Geçici Hayvan Bakım  ve Rehabilitasyon Bakım Evini  Sayın Valimizin de katkı ve katılımları ile hizmete açtık.   Bu bağlamda değerli dostum VEZİRKÖPRÜ Bel. Bşk. Sadık Edis Beye   HAYTAP teşekkürlerimi sunarım. En önemlisi,  Vezirköprü  Belediyesi ile bir protokol imzalayıp

ilk  acısız kesimi başlatarak “ Vira Bismillah “ dedik.

 

Elbette ertesi gün BAFRA kesimhanesinde   idik. Nebyan et entegre için de ilk startı vererek yine “ Vira Bismillah “ dedik. Değerli iş insanı İsmail Uyanık Beye duyarlılığı  ve vizyonerliği  için en kalbi Haytap teşekkürlerimizle….  Keşke bütün insanlar görebilseydi. Ne yazık ki bakmak için varız. Oysa farklı iki eylemdir  Bakmak ve görmek , görebilmek…

 

Tanrı , herkese gören gözler lütfetsin.

Yaklaşan Kurban Bayramı beni bu  konuyu yinelemeye davet etti. Ben zaten kurban ile bayram kelimesiniz tamlamasını beceremedim hiç.

 

Eskiden  sanırdım ki , kurban kesileceği zaman hayvanın gözünün bağlanması merhamettendir. Oysa hiç ilgisi yokmuş. Sadece hayvanın gözünü bağlayarak onu sersemletmek ve etrafını göremeyip hareket kabileyetini  önlemek içinmiş meğer.

 

Hayvanlar , gözleri bağlanarak bulunduğu ortamdan alınıp mezbahaya geldiğinde kan kokusunu alarak  kesileceklerini anlıyorlar hemen.   Sadece kan mı kokuyor sanıyorsunuz ? Acı da kokuyor. Evet acının  kokusu var mıdır gerçekten?

 

Ben mezbahada acının kokusunu duydum tıpkı onlar gibi. Ben bunları mezbahalarda yaşayarak, görerek öğrendim. Hayvanlar kalçalarından sivri  ve akım veren çubuklarla ittirerek bir kanala sokuluyor.

 

Bu kanalın adını da ilk kez öğrendim. Bu kanalın adı. ÖLÜM YOLU…

İşte o an başlıyorlar bağırmaya , dışkılıyorlar, idrarlarını tutamıyorlar, titriyorlar.

Gözleri yerinden çıkacak gibi açılırken , burun delikleri büyüyor ve ağzından salyalar akmaya başlıyor. Bu korkunç manzarayı görmek ve yaşamak dehşet verici.

 

Tam  bu anda bayıltıcı aygıtı kullanırsak, hayvan hemen bayılıyor. Yaklaşık 4-5 dakika baygınlık sırasında hayvan kesilirse hiç bir acı duymuyor, Ancak bayıltmadan keserseniz hayvanın yaklaşık 15 dakika kadar acı çekmesi  ve çok hazin  bir ölümle son buluyor.

 

Dünyadaki ilk hayvan hastanesini açan bizler.Camilere kuş yuvaları açan bizler. Sokak köpeklerine su  ve yemek dağıtan mancacıları görevlendiren bizler. 14 .Yüzyılda Çanakkale de  Gazi Süleyman paşanın mezarında atı ile gömülen bir neslin ecdadı olan bizler...   Ve şimdilerde ise , adalarda  uçurumdan aşağı atılan  fayton atları. Ve faytoncular.

 

19. Yüzyılda bir Kedi Hastanesi açılan bir ülkenin insanları olan bizler. Yine Osmanlı zamanında kuşlar için su kanalları ve dahi Anıtkabir’e dahi kuş yuvası konumlandıran bizler… Çanakkale savaşında 57. Alayın köpeği , Canberk ‘i kendi taamı ile besleyen askerimiz. Bütün bu  göstergeler  geçmişte ne kadar merhametli bir millet olduğumuzun  kanıtı .

Günümüze gelince ben artık yorum yapamıyorum her gün karşılaştığımız zalimlikler karşısında.

 

En azından  kesim hayvanlarının biraz olsun acılarını hafifletmek adına,  bayıltıcı aygıtların kullanılmasını  şiddetle destekliyoruz. Bayıltılarak acısız kesim yapılan hayvanlar korkmadığı ve  strese girmediği için Stres hormonu dediğimiz hormonu salgılamıyor. Bu cümleyi yazmak benim canımı çok acıtıyor ve hayvanlardan utanıyorum ancak yazmak zorundayım. İlle bu hayvanların çırpınarak dakikalarca acı mı çekmesi  gerekiyor kesim esnasında?

 

Bayıltılarak kesim yapılan hayvanın  eti çok yumuşak ve yenilebilirlik kalitesi de yüksek oluyor. Ayrıca bu etlerin raf ömrü de diğerlerine göre uzun oluyor.

 

Acısız kesim Avrupa ve İslam ülkelerinde  çok tercih edilen ve yapılan bir işlem.

Ben mezbahalarda her iki işlemi de birebir yaşadım. O Hayvanların gözlerindeki  korkunun tarifi yok. Bilinçleri  açık. Görüyorlar , anlıyorlar çaresiz  çırpınıyorlar .

Hele o gözlerindeki çaresizlik , o yalvaran bakış yok mu ? Kahrediyor insanı.

Oysa bu aygıt , bütün bunları yok edip acı süresini  sadece 1-2 dakikaya indiriyor.

 

Bütün bunlar için  hiç bir isteğimiz ve talebimiz yok. Bıçağı kullanırken,  merhameti yüreğimizden eksik etmeyelim.

İnsanı , insan yapan en temel olgu, merhamettir. Üstelik bu hayvanların üzerimizde  hakkı ve vebali kalıyor.

 

Çok eskilerde insanlar yaşlı ve kuru bir ağacı kesecekleri zaman , diğer genç  ağaçlar görüp de korkmasınlar diye baltayı bir çuvala sararlarmış. Eskiden…

 

Biz, İstiklal savaşını kağnı arabalarını çeken ,o  kara öküzlerle kazanmıştık hani ?! Hani günlerce , gecelerce aç , susuz cephane taşımışlardı cepheye.

 

Kıymayalım kara öküzlere , kıymayalım kara yağız koca öküzlere…

 

Kıymayalım …Anasının kuzularına.

Kıymayalım…

 

Eskiden olduğu gibi…

Gül Turan

Paylaş