Söyleşi: Gamze Lim
Fotoğraflar: İpek Tok

Haziran 2022 (36) Sayı Kapak KonuğumuzTürkiye’yi dünyada da temsil etmiş bir dönemin en ses getiren ünlü modeli ve bugünün başarılı otel yöneticisi Begüm Özbek

Güçlü bir hayvansever olan sevgili Begüm Özbek ile sokaktan sahiplendiği dört köpeğinin kaldığı Çatalca tarafındaki Özlem’in Sevgi Yolu Pet Otel’de biraraya geldik. Hayatının kırılma noktalarını ve yaşam yolculuğundaki önemli durakları konuştuğumuz aynı zamanda bir yoga eğitmeni olan sevgili Begüm Özbek bir ay Hindistan’da kalarak deneyimlediği Jivamukti Yoga ile ilgili bilgiler paylaştı ve yoganın hayvan hakları için bir çerçeve oluşturduğundan bahsetti. Nasıl mı? Bu söyleşiyi eminim ilgiyle okuyacaksınız.

Merhabalar sevgili Begüm, çok keyifli yemyeşil bir yerdeyiz. Dört tane çocuğunuz var burada. Önce onları tanıyabilir miyiz?

Evet dört tane sokaktan sahiplendiğim köpeğim var burada. Nazlı, Sarı, Koko, Jojo. Aslında şu an arkada uykuya yatırdım onları, dinleniyorlar. Fotoğraf çekiminden yoruldular. :)

Sizin aynı zamanda evinizde de kedileriniz var.

Tabii, olmaz mı! Onlar da evdeler. Aslında onları da dahil etmek istedik foroğraf çekimine ama kedileri biliyorsunuz yakalamak biraz zorlu oluyor. Veteriner bile yakalamakta zorlanıyor. O yüzden onlar evde ama onların da çekilmiş fotoğraflarını paylaşacağım.

Şöyle başlayalım öyleyse. Bu hayvan sevgisi nasıl filizlendi? Nasıl çıktı bu kadar güçlü bir duygu?

Benim her zaman farkındalığım yüksekti. Çok genç yaşlarda çocukken daha annemle babamın verdiği harçlıkları biriktirirdim sağda solda bulduğum yardıma muhtaç kedileri alıp veterinere götürürdüm. Fakat bu son dönemlerde bu duygu çok daha arttı. Bunun nedeni nedir? Büyük ihtimalle birincisi yoga pratikleri ikincisi zaten etrafta o kadar çok zarar vermeye meyilli insan var ki. Her 100 kişiden en azından bir iki tanesi farkındalığı olan, ağzı var dili yok canlılar için bir şeyler yapmak isteyen o insanlardan birisi olmak, sesini yükseltmek onlar için...Onun için belki de biraz da. Ama ben daha çok yoga pratiklerine bağlıyorum bunu.

Yoga demek ki böyle bir farkındalık geliştiriyor. Yogayı biraz açalım o zaman. Ama yogaya gelene kadar o kadar hızlı, hareketli, aktivitelerle, yaşanmışlıkla dolu bir hayat var ki. Modellik, kraliçelik, podyumlar, sonra bir Amerika sonra Türkiye, tekrar Amerika ve arkadan Hindistan ve yoga serüveni. Hakikaten dünya çapında bir yaşanmışlık var. Kısaca dinleyelim mi lütfen?

Tabii hemen hızlıca anlatayım. Zaten modellikle ilgili çok fazla bir şey anlatmama gerek yok herhalde. 17 yaşında Türkiye Mankenler Kraliçesi olarak başladım modelliğe. 10 yıl kadar yaptım. Dünya Mankenler yarışmasına katıldım. Orada 4. oldum. 10 yıl kadar modelliği çok yoğun yaptım. O dönemde günde 4-5 defileye birden çıkıyorduk ve artık 10.yıl sonunda yeni birşeylere evrilmesi gerekiyordu kariyerimin. Yani hakikaten sıkılmıştım artık. Acaba dedim bu dünya dışında neler var? Hep bir merak vardır bende yeni şeylere, farklı şeylere.O dönemde de birlikte olduğum erkek arkadaşım Amerika’da eğitim görüyordu. “Begüm ben Amerika’ya gidiyorum hadi sen de gel” dedi. Çok büyük bir karar tabii ki kariyerimin zirvesinde bırakıp gitmek. Dedim ki bir işi en iyi yerinde bırakacaksın. Hakikaten de iyi ki bırakmışım. Hiç pişman değilim şu anda. “Hadi ben de geleyim” dedim. Benim amacım İngilizcemi ilerletmekti. Fakat o kadar çok keyif aldım ki eğitimden, kalayım okul okuyayım dedim. Önce 2 senelik Üniversite okudum. Sonra 2 seneliği 4 seneliğe transfer ettim. O arada erkek arkadaş gitti, ama Amerika kaldı.

Bu eğitim hayatının arkasından Amerika’da otel yöneticilikleri gelmiş.

Aynen. 4 senelik otel yöneticiliği okudum. Oradan da mezun olunca Amerika’da kaldım. Marriot International için farklı farklı otellerde, Ritz-Carlton’larda çok iyi pozisyonlarda çalıştım uzun zaman fakat 10-15 sene sonra artık Amerika’da yeter dedim. Aile burada, arkadaşlar burada. Galiba bir özlem başlıyor insanın içinde bir süre geçince. Sonra buraya transfer oldum. Burada da halen otelcilik alanında devam ediyorum.

Sonra Hindistan macerası başlıyor.

Hindistan’da şöyle oluyor. Hep yogaya karşı bir merakım vardı. Benim de herkes gibi yogaya karşı bilgim çok kısıtlıydı. Esneklik üzerine olduğunu, bir spor olarak fiziksel bir aktivite olarak insanı sakinleştiren stresten arındıran bir şey olarak görüyordum.

Evet ben de aynen öyle görüyorum. :)

Tabii bunlar yan etkileri. Bundan çok çok daha derin bir felsefesi var yoganın ve amacı çok çok daha farklı. Buraya Türkiye’ye gelince bir derse gireyim dedim. Bir derse daha girdim ve ondan sonra zaten devamı geldi. Düzenli pratik etmeye başlayınca dedim ki benim eğitim almam gerekiyor. Ne eğitimi alayım? Önce Türkiye’de 2-3 saatlik Hatha Yoga eğitimine katıldım. O yeterli olmayınca Hindistan’a gittim 300 saatlik Jivamukti Yoga eğitimine Bir ay da Hindistan’da kaldım. Hayatımın en güzel bir ayıydı. İnanılmaz özlüyorum şu anda.

Çok etkileyici olsa gerek. Nasıl geçti?

Çok güzeldi. Hep aynı şeyin içindeydik ama oranın atmosferi, doğayla içiçe olması. Doğadan o kadar kopmuşuz ki. İnsanlar, hayvanlar diye ayrımlar yapıyoruz ya bunun temel sebebi aslında kopukluk. Tamamen iletişimimiz kopmuş doğayla. Bir ay çıplak ayakla gezdim. İnanılmazdı...Çok çok keyifli bir tecrübeydi benim için. Çok şey öğrendim. Türkiye’ye gelince de dersler vermeye başladım. Ben de zaten düzenli pratiklerimi yapıyorum. Bunu söylemeye gerek yok. Bu şekilde gelişti.

Halen ders veriyor musun?

Otelde çok yoğun olduğum için fırsatım çok olmuyor ama bazen diğer Jivamukti hocalarıyla birlikte orman yangınları olduğu dönemde mesela bağış toplamak için dersler verdik. Bir maraton yaptık. Bu tip hayır işlerine destek olacak şekilde veriyorum. Bazen mesela master class lar yapıyorum. Gelen bütün parayı bir hayvanın bakımına, tedavisine veya mama almak için bağışlıyorum. Bu amaçlarla dersler veriyorum. Yoga aslında böyle bir şey. Yoga, hayvan hakları için bir çerçeve oluşturuyor. Bir çok kişi bunu bilmez. Ben onun için eğitmen olmayı seçtim. Bunu söyleyebilirim. Hayvan hakları için! Yogayı bir araç olarak kullanıp insanlarla bu iletişimi kurmak için. Pratik edenler de bunu bilirler.

Canlılarla olan bağımız, o duygular, o paylaşımlar ve iletişim yükseliyor sanırım yogayla.

Şunu görüyor zaten insan. Aslında hayvan hakkı, insan hakkı diye bir şey yok. Yaşam hakkı diye bir şey var.

Ben de hep bunu söylüyorum. Yaşam hak ve özgürlükleri var.

Yaşam hakkı sadece kedi, köpekle sınırlı değil. Mesela çiftliklerde ızdırap gören hayvanlar, insanların tabağında ne olduğunu bilmeden yediği hayvanlar, giydiklerimiz, kullandığımız makyaj malzemeleri yani yaşam hakkı + çevre için de aşırı zararlı şeyler bunlar. Biliyorsun hepsi birbirini tetikliyor. Farkındalık başlayınca ucundan, artık o çok geniş çevrelere doğru yayılmaya başlıyor. Tabii zor bir şey bu; çünkü kalabalıkların içinde yalnızsınız! Mars’a araç gönderiyoruz ama hala oturup insanlara, hayvanlara yapılan eziyetin yanlış bir şey olduğunu, onların çektiği ızdırapları azaltabileceğimizi, hayvancılığın çevre için kötü olduğunu tek tek anlatmak zorundayız. Çünkü nedense iş buraya gelince herkeste farklı bir algı açılıyor. Bir bencillik, bir ikiyüzlülük. Herşeyi kendine hak görüyor insanlar. Benim gördüğüm kadarıyla bu. Aslında tabii ki öyle değil; bunu biz biliyoruz ama herkes kendi yolunda.

İnsan en acımasız canlı.

Maalesef öyle.

Şurdan devam edelim lütfen. Buradaki dört köpeğinizin öykülerini kısaca paylaşalım mı? Önceden de köpekleriniz var mıydı?

Benim Lucky adında bir köpeğim vardı. Kördü. Beykoz ormanlarından kurtarmışlar. Ben Amerika’dan Türkiye’ye döndüğüm zaman Koro adında bir köpekle döndüm. Koro’yu da Antalya’dan Amerika’ya getirmiştik. Amerika’dan da Türkiye’ye geldi. İki kere Atlantiği geçti benimle birlikte fakat lenfoma oldu ve melek oldu.

Sonra ben Lucky’i sahiplendim. Lucky ile de bir 10 yıl yaşadık birlikte. 15 yaş civarıydı. O da 3 ay önce melek oldu maalesef. Lucky’nin olduğu dönemlerde bu dört arkadaş benim yaşadığım evin sokağındaydılar. Ben bakıyordum onlara ama klasik şikayetler başlayınca biz orada bir alanı çevirdik. Çitle çevrili bir alan yaptık orada. Sonra ben o yaşadığım semtten başka bir semte taşındım. Hala bakıyordum onlara. Arka tarafta yeni bir bina yapıldı. Harika şehirlerimiz var ama yeşillikleri ve hayvanları istemiyoruz ne zararları vardıysa. Sarıyer Belediyesi beni aradı ve “bunları buradan kaldırın ya da biz çitleri kaldıracağız” dedi. Ben zaten sizin işinizi yapıyorum. Sizin yapmanız gerekeni ben yapıyorum. İş o noktaya geldikten sonra her şey olabilir. Ben de çocukları oradan kaldırdım ve buraya getirdim. Allah’tan çok iyi bakılıyorlar. Kafam çok rahat artık. Onların da hikayesi böyle.

Keşke her bir canlının böyle koruyucu melekleri olsa.

Korumaları da şart değil aslında bilinçli olmaları yeterli.

Söylemek istediğim en önemli şey şu; bakamayacağınız hayvanı almayın. Hayvan sahipleneceksiniz zaten hiç satın almayın. Sahiplenecekseniz yaşam tarzınız buna uygun mu ona bakın. Hadi sahiplendiniz muhakkak kısırlaştırın. Bunlar çok çok önemli. Bunları yaptıktan sonra zaten bir şey yapmaya gerek yok.

Onun dışında devletin ve belediyelerin yapması gereken şeylere gelirsek eğer; konu konuyu açıyor! İnanılmaz bir negatif PR var bu hayvanlar üzerinde. Bunun sebebini anlamak mümkün değil. Bu öfkenin, bu kinin, bu nefretin nedeni nedir?

Zaten biraz okuyan bir insan bilir ki fizik kanunudur bu; dünyadaki bütün canlılar sıkıştırılmış enerjidir. Toplu iğne başı bile değiliz. Şu köpekler, tavuklar, inekler hepsi aynı şeyden çıkıyor. Bu nefretin sebebi nedir?

Çıkarmışsınız bir Pitbull yasası altı boş. Yasaklı ırk deniyor. Hiçbir destek yok. O hayvanların hiçbir suçu yok. Sen nasıl yetiştirirsen öyle olur. Sen onun yerine suyu vanadan kapatacaksın. Kısırlaştırmayı zorunlu kılacaksın. Üretmeyi yasaklayacaksın. Satışı yasaklatacaksın. Dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri şu an bunu yapıyor.

Bakın İsveç’e, Amerika’da California eyaletinde barınaklar boşalana kadar hayvan üretilmesi ve satılması yasaktır. Barınaklar boşalacak önce.

Sizin yapmanız gereken bu. Siz hayvanları sokağa atanlara ceza vereceksiniz.

Adam almış hayvanı sokağa atıyor. Hayvanın yapabileceği bir şey yok. Hayvan ne yapsın? İki yaşında çocuk zihniyeti... Ne yemek bulabilir, ne su bulabilir, ne de derdini anlatabilir.

Adil olunması gerekiyor. İnsan olunması gerekiyor. Bu yapılanlar aşırı öfkelendiriyor beni. Hiçbir şekilde kabul edilebilir bir tarafı yok.

Kesinlikle öyle, diyecek bir şey yok.

Değişecek bu! Kabul etmiyoruz bunları! Medeni ülke diyorsunuz, insanlık diyorsunuz. O zaman görelim nasıl olunuyor.

Maalesef ülkede her çözüm tırmalaya tırmalaya büyük mücadeleyle elde ediliyor.

Hergün kadınlar tecavüze uğruyor, dayak yiyor, görüyoruz. Haberleri açmaya korkuyorum. Çocuk gelinler, çocuklara tecavüz, şiddet almış başını gitmiş. Asıl yasaklı ırk onlar. Onları alın koyun siz barınaklara, gerçekten hak etmeyenleri çıkartın. Bak tüylerim kabardı kedi gibi!

Sinirlenmemek mümkün değil ki. Peki Begüm Özbek bir gününü nasıl geçirir genel anlamda? Nelerden hoşlanır, neler yapar? Zevkleri nelerdir diyelim ve konuyu keyifli bir tafara çekelim...

Her sabah genelde çok erken kalkıyorum ben 5:00/5:30 gibi özellikle hafta içi.Yoga pratik etmeye gidiyorum. 7:00/9:00 arası gibi yoga pratiğimi yapıyorum. Sonra oradan çıkıp işe gidiyorum. Genelde günümün büyük bir kısmı işte geçiyor zaten. Onun dışında kitap okuyorum akşamları. Hafta sonları arkadaşlarımla geziyorum. Çocuklara geliyorum. Onlarla vakit geçiriyorum. Kedilerimle vakit geçiriyorum. Yani öyle çok özel yaptığım şeyler yok.

Ama yoga ve sizin çocuklar kediler, köpekler bütün hayatın stresini alıp götürüyordur zaten başka bir şey yapmaya ihtiyaç kalmıyor herhalde. Şu sıralar okuduğun kitabı paylaşır mısın bizimle veya tavsiye etmek istediğin kitaplar neler olur?

Şu anda Vedat Milor’un ‘Hesap Lütfen’ adlı kitabını okuyorum. Şu ana kadar okuduğum, önümde yeni bir pencere açan ve herkese tavsiye edeceğim kitap Dr. Alberto Villoldo’nun ‘Şaman Şifacı Bilge’ kitabı ve canım babacığımın son kitabı ‘Lumbuzdan Gelen Işık’ ile anneciğimin kitabı ‘Vefalı Can Dostlarım’.

Mutlaka okuyalım, harika. Spor peki, sporu da yoga karşılıyor mu?

Eskiden ben çok spor yapıyordum modellik yaptığım dönemde ve çok ağır diyetler yapardım. Çok faydasını görmedim açıkcası. Saçma sapan diyetler yapardım. Mesela bazen oturup sürekli popcorn yerdim günlerce. Çok bilinçsiz bir şey! Kilo alıyordum. Diyet kola diyeti yapıyordum. Sakın siz yapmayın öyle şeyler. Sonra spor da o kadar faydalı olmadı. Ne zaman ki yoga pratik etmeye başladım, çok daha fitim şimdi. Ve bitkisel ağırlıklı, bitkisel beslendiğim için hayvansal şeyler tüketmem. Ben etik sebeplerden dolayı yemiyorum ama sağlık tarafında da bunun faydası oldu bana.

Kendimi fiziksel olarak, zihinsel olarak aşırı hafif hissediyorum ve hiç kilo tutmuyorum. Kaç senedir aynı kilodayım. O yüzden spora hiç ihtiyaç hissetmiyorum. Zaten yaptığım yoga pratiği de fiziksel olarak çok yoğun bir pratik. O yüzden gerek olmuyor. Ama gerek de olabilir.

Herkes farklı! Belki ilerki dönemlerde onu da düşünüyorum tabii ki. Yoga spiritüel bir pratik. Bedeni araç olarak kullanıyoruz. Belki ilerde ağırlık çalışmak ufak ufak gerekebilir.

Yogaya ilgi duyanlar için ne tavsiye edersin? Bunun bir çeşidi var mıdır? Nasıl başlamak lazım? Nerede başlamak lazım?

Güzel bir yoga stüdyosuna gitmek gerekir. Önce başlangıç dersleri almak gerekiyor zaten bir süre veya online da olabilir. Bizde paket var 4 haftalık. Her hafta bir poz grubuna odaklanıyoruz. Her poz grubu bir çakra ile özdeşleşiyor zaten. Onu derinlemesine anlatıyoruz vs.dört hafta sonra diğer derslere girmeye başlıyorlar. Muhakkak iyi bir hocayla çalışmak lazım. Herkese göre değil yoga pratik etmek. Bizler yoga pratik ediyoruz, yoga yapmıyoruz. Çünkü özümüz yoga. Niye yapıyoruz? Özümüze yaklaşmak için yapıyoruz bu pratikleri.

Her zaman çok mutlu da olunmuyor aslında. Öyle bir algı var. Öyle şeyler yaşıyoruz, tecrübe ediyoruz ki mesela bütün karmik şeyler vs yüzeye çıkıyor, duygular karıştırıyor. O yüzden de biraz iyi bir hocayla çalışmak lazım. Bir stüdyoya gidin veya iyi bir hocadan ders alın, öyle başlayın. İlerledikçe ve içine girdikçe zaten orada anlıyorsunuz devam edebilecek misiniz, devam edemeyecek misiniz. Bazı insanlar edemiyor. Bazı insanlar ise benim gibi gittikçe derinleşmek istiyor. Hemen google a giriyorsun o nedir, bu nedir diye okumaya başlıyorsun. Felsefe, eğitim almak istiyorsun. O yöne doğru da gidebilir. Bu tip şeyler de oluyor. Kişiye göre değişir yani herkes hazır olmayabilir.

İlginç! Bunu ilk defa duydum.

Evet! Ben de bunu ilk başlarda bilmiyordum. Ben de pratik yaptıkça derinleştikçe, yoga pratiklerinin ne olduğunu anladıkça ve gördükçe iyice içine battım. Gittikçe aşağıya, derine doğru gidiyorsun. Dipsiz bir kuyu. 5000 yıllık pratiklerden bahsediyoruz.

Peki tüm bu yaşanmışlıklardan sonra evrildiği bu noktada Begüm Özbek’in hayat mottosu nedir?

Yani benim öyle hırslarım yoktur açıkcası. Hırslı bir isan değilim. Yaptığım işte tabii ki iyi olmak her zaman istiyorum. Ama en büyük mottom sağlıklı, huzurlu, geride güzel ayak izleri bırakabileceğim bir hayat yaşamak istiyorum. Yani güzel ayak izleri bırakayım anlatabildim mi? Ne öyle çok para kazanayım, ne de öyle zirveler falan öyle şeylerim yok.Çünkü onların da değişken olduğunu biliyorum artık. Görebiliyorum. Bir gün var, bir gün yok. O yüzden en önemli şey sağlıklı, huzurlu güzel ayak izleri bırakabileceğim bir hayat yaşamak istiyorum. Başka da öyle büyük şeylerim yok açıkcası. Ve inşallah bu dünyada hayvanların da birazcık daha saygı gördüğü, onların da bizlerden olduğunu insanların anlayabildiği, bu ızdırapların son bulduğu bir dünyada birazcık parmak izimiz, ayak izimiz olursa güzel olur diye düşünüyorum açıkcası.

Kesinlikle bizler için de öyle. Tüm dileğimiz bu yönde. Çok teşekkür ediyorum ne kadar hoş bir sohbet oldu.

Ben teşekkür ediyorum.Çok sevindim tanıştığımıza. Ben de çok mutlu oldum. Hep bu çocuklar dikkat ediyorum güzel insanları taşıyor hayatıma. Vesile oluyorlar. Ne zaman onların vesilesiyle birileri girse hayatıma hep güzel insanlar, güzel şeyler oluyor. Onların güzel enerjisi tabii ki saf enerjisi. Onların güzel enerjisi bizleri bir araya getiriyor. Aynen öyle! O zaman hoşgeldiniz diyoruz dergimize. Hoşbuldum. Çok teşekkürler.

Paylaş