Nisan 2022 (34) Sayı Kapak Konuğumuz Ünü dünyaya yayılmış Türk DJ ve prodüktör Mahmut Orhan

SÖYLEŞİ: GAMZE LİM

Müzik hayatına 2011 de adım atan genç sanatçı Ceiron parçası ile ‘ Little Buddha Bar 5 ‘ de yer aldı. İlk albümü Chilai ‘yi Beachside Records aracılığıyla 2014 de çıkardı. 21 yaşında bu tarz bir compilation albüme sahip en genç DJ ünvanına sahiptir. Çalışmalarını deep house, indie dance ve nu disco üzerine yapan Mahmut Orhan, Sena Şener’in yorumladığı Feel şarkısı ile pek çok ülkede listelerde ilk 10 içerisinde yer alarak büyük bir başarı sağladı ve kazandığı ünü ve başarıyı sonraki çalışmalarıyla da arttırarak devam ettirdi. Köpeklerine düşkünlüğü ile de tanıdığımız, dünya çapında başarıları ile gurur duyduğumuz sevgili Mahmut Orhan ile hayatı, müziği, köpekleri ve projeleri üzerine konuştuk.

Merhabalar sevgili Mahmut Orhan, Bursa’ da doğup büyüdünüz. Koyu bir Bursa spor taraftarısınız. Ailenizi görmeye sıklıkla gittiğinizi biliyorum. Mahallenizin sokaklarında gezerken ya da aile evinizde çocukluğunuzdan canlanan anılar size ve müziğinize etki ediyor mu? Duygusal mısınızdır? Evet, duygusal bir insanımdır ve duygularımı müziğimde rahatlıkla görebilirsiniz. Çocukluğumda yaşadığım anıların müziğimde yansımaları, bugünün Mahmut Orhan imzası denen seslerini oluşturuyor. Bir parçayı duyduğunuzda, “ evet bu bir Mahmut Orhan parçası ” diyebiliyorsanız, bu tamamen beni ve iç seslerimi şekillendiren çocukluğumu yaşadığım dünyamın sanatım üzerindeki etkisindendir.

Küçükken doğup büyüdüğünüz Bursa sokaklarında top oynarken 16 - 17 yaşına geldiğinizde timsahların bir gün şampiyon olacağını (2009-2010) hayal etmiş miydiniz?

Bursaspor benim için her zaman şampiyonluğa koşması gereken bir takımdı. Bu şampiyonluğu çok daha erken beklerdim.

Üretim aşamasında nasıl bir konsantrasyona ihtiyaç duyarsınız? Çalıştığınız ortam önemli midir? Doğadan ilham aldığınız sesler olur mu ya da nelerden ilham alırsınız?

Bulunduğumuz ortam, o günü nasıl geçirdiğimiz, ne tür bir ambiyans içinde olduğumuz çok önemli. Hava koşullarından dahi ilham aldığımız olabiliyor. Doğadan da elbette faydalanıyoruz, ses örnekleri topluyoruz ve dijital ortama aktarıyoruz.

6 yaşınızda DJ’liğe 17 yaşınızda prodüksiyon yapmaya başlamışsınız. Verdiğiniz çeşitli röportajlarda müzik sektörüne aslında para kazanma amacıyla başladığınızı söylüyorsunuz. Ardından DJ lik gelmiş. Bu noktada merak ettiğim nasıl karar verdiğiniz? Nasıl hayata geçirdiğiniz? Çünkü bu bir kırılma noktası bence.

Çok kısıtlı olanaklara sahip bir ailenin çocuğuyum. Geç çocukluğumdan itibaren, kendi kişisel ihtiyaçlarımı karşılayabilmek adına sürekli alternatif para kazanma yolları arayan bir çocuktum. Kendime bir pantolon alabilmek için başladığım tekstil satıcılığından, kulaklık alabilmek için yaptığım sahne sistemleri kurulum elemanlığına kadar pek çok iş yaptım. DJ’ lik ile tanışmam da aslında bu hayat mücadelesi içinde oldu. Müziği asistanlık yaptığım müzik insanlarını izleyerek öğrendim. Yaptığım her işte en iyisini yapma heyecanım ve isteğim beni olduğum yere getirdi. DJ’ liğe başladığımda da sorguladığım bir sonraki adım “ kendi müziğimi yapmak ” idi. Bunu yaptığımda da bahsettiğiniz dönüm noktasında buldum kendimi.

İlham veren başarı öykünüzde 19 yaşınızda İstanbul’a gelme kararınız da bir diğer kırılma noktası. Ve Ceiron parçası. ‘ Little Buddha Bar 5 ‘ de ilk sırada yer alarak çıkması çok özel bir başarı. Cerion’un hikâyesi nasıl? Cerion ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Ceiron benim ilk keman kaydı aldığım parçaydı. Benim için çok önemlidir. İsmini de yeniçeri askerlerinden alıyor. 17 yaşımda, Bursa Arap Şükrü’ de tanıştığım Ferit isimli bir kemancı abim ile ses aldığım ve ortaya çıkardığım bir parça. Aslında ilk Mahmut Orhan melodilerini, imzasını bu parçada görebilirsiniz.

Ülkemizde ve dünyada takip ettiğiniz, dinlemeyi sevdiğiniz isimler zaman içinde değişebilir doğal olarak. Hiç değişmeyen isim veya isimlerle en son ilginizi çeken ismi sorabilir miyim?

Yerli isim olarak Sagopa Kajmer’ i verebilirim. Çocukluğumdan beri benim için önemli bir isimdir. Müziğe başlamamda etkisi çok yüksektir. Uluslararası arenada ise, kendi kulvarımda Zhu en çok ilgimi çeken isimdir.

Türkiye’nin ilk orkestral canlı elektronik müzik performansı için çoklu orkestra ile 24 Ekim 2021 de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda müzikseverlerle buluştunuz. Elektronik müzik anlamında bu bir ilkti. Konserin sonunda oldukça duygusal görüntüler yaşandı. Neler hissettiniz? Nasıl hazırlandınız? Hayal ettiğiniz her şeyi gerçekleştirebildiniz mi konserde?

Orkestral performans her DJ’ in ya da elektronik müzik prodüktörünün hayalidir, elbette benim de hayalimdi. Ekip arkadaşlarım ile uzun zamandır uygun koşulların oluşmasını bekliyorduk. Fırsatı gördüğümüzde 40 kişinin emeği bulunan 2 aylık yoğun bir ekip çalışması ardından projeyi sahnelemeyi başardık. Hayalimi gerçekleştirdim ve bu hayalimi, yine hayalini kurduğum Türkiye’ nin en önemli sahne sanatları mekânlarından biri olan Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’ nda gerçekleştirdim. Sizin de bahsettiğiniz gibi, performans sonunda duygu dolu anlar yaşadım. Ailem beni müzik kariyerime başladığım günden bu yana ilk kez sahnede izleme fırsatı buldu. Bu benim için geceyi anlamlandıran en önemli etkendi. Projeyi tamamladıktan sonra elbette yine daha iyisini yapabilmek için kollarımızı sıvadık ve şimdi hedefimiz hayallerimizin ötesine geçmek.

45’in üstünde ülkede sahne alarak müzik yaptınız. Katıldığınız yerli yabancı tüm Festivalleri ve performansları düşünürsek sizin için unutulmaz olanlar hangileri? Türkiye’de de bir gün 50-100.000 kişilik Festivaller olacak mı?

En unutulmaz performansım Exit Festival’ de David Guetta’ dan sonar 140.000 kişiye çalmam oldu. Türkiye müziği ve müzik kültürü açısından çok zengin bir ülke. Genç nüfusumuzu ve müzik tutkumuzu bir araya getirdiğimizde, geçmiş yıllarda Hezarfen Havalimanında olduğu gibi, bahsettiğiniz kapasiteleri konuşmamız için hiç bir engel göremiyorum.

Eserlerinizde Türk ve doğu ezgilerini de kullanıyorsunuz ve elektronik müziğin içinde çok da güzel harmanlıyorsunuz. Hangi enstrümanları daha çok sever ve tercih edersiniz? Sizin de çaldığınız enstrümanlar hangileri?

Genel olarak doğu enstrümanlarını tercih ediyorum. Ruhen de bana çok iyi geliyor. Şu sıralar farklı coğrafyaların seslerinden de beslenebilmek adına, farklı bölgelerin enstrümanları ile de çalışmalar yapıyorum. Önümüzdeki dönemlerde parçalarımda yeni bir takım sesler duyacaksınız.

Türkiye’nin genç yeteneklerinden bizim de kapak konuğumuz olan başarılı sanatçı sevgili Sena Şener’in yorumladığı Feel ve Fly Above şarkılarını yaptınız. Müzikal kariyer anlamında Feel ikiniz için de çok başka bir yerde. Sena ile yollarınız nasıl kesişti?

Sena Türkiye’ nin bence en iyi seslerinden biri. Önümüzdeki dönemde global platformlarda bizleri çok başarılı bir şekilde temsil edeceğine inanıyorum. Sena ile yollarımız seneler önce kesişti, ikimiz de çok genç, müziğe tutkun, üretime aç karakterlerdik. Sena’ nın sesi ile benim melodilerim bir araya gelince muhteşem bir hikâye çıktı ortaya. Bu uyumu yakalayabilmiş olmak ikimiz için de çok büyük bir şans oldu.

Çektiğiniz videolarda da ülkemizi anlatan görsellikler dikkat çekiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Müziğimde nasıl ki etnik enstrüman dokunuşları görüyorsanız, video klip çalışmalarımda da bulunduğum coğrafyanın organik etmenlerini yansıtmaktan keyif alıyorum. Müziğimin dokusunu nasıl ki bölgesel elementlerden alıyorsam, destekleyen video içeriklerimde de aynı dokuyu kullanmayı seviyorum. Bu yaşadığım şehir de olabilir, ülkemin bir tarihi alanı da… Bundan sonar da projelerimiz ne kadar futuristik olsa da yerel bir dokunuş mutlaka göreceksiniz.

Başarıyı nelere bağlarsınız? Size ilham veren insanlar oldu mu?

Kader gayrete âşıktır. Başarıyı emeğe, çalışmaya ve istemeye bağlıyorum. Bana hayatımdaki her şey bir ilham kaynağı oluyor. Müziği her yerde bulabiliyor, her gizli köşeden bir melodi çıkarabiliyorum. Bu sadece müziğe olan aşkımdan değil üretme ve başarmaya olan tutkumdan da kaynaklı.

Şu sıralar İstanbul Moda haftasındayız. Modayı takip eder misiniz? Sanatçı olarak giyim tarzınızda tercih ettiğiniz modacılar var mıdır; varsa kimlerdir?

Moda anlayışım kendime yakıştırdığımı giymek üzerine kuruludur. Giyinmeyi, alışveriş yapmayı severim. Dünyanın çeşitli noktalarından parçalar toplayarak kendi kombinlerimi yaratmayı da severim. Bunun dışında bir modacı ile çalışmıyorum.

Genç müzisyenlere veya hayatının bir döneminde kalbindeki işi yapmak isteyenlere neler önerirsiniz?

Bir tutkunuz veya yeteneğiniz olduğunu fark edebilmek büyük bir şans. Kalbinizde bir iş, hedef, plan olması bir şans. Bu şansı iyi değerlendirip sevilen işin peşinden koşmayı, başarıya giden yoldaki en önemli adım olarak görüyorum. O nedenle denemekten ve gayret etmekten vazgeçmesinler.

‘Sibourne’ oluşumu nasıl ortaya çıktı? Neler hedefliyorsunuz?

Sibourne, gerekli fırsata sahip olmayan, fakat yetenek sahibi olan ve bu işe istekli genç değerlerimizi sahiplenme fikri ile ortaya çıktı. Birbirinden yetenekli, gelecek vadeden 20 arkadaşımız ile bir kariyer yolculuğuna çıktık. Bugün birçoğu Dünya’ nın önde gelen plak şirketlerinden parçalar çıkarmış, takip edilen isimler olarak elektronik müzik sahnesinde yerlerini almaya başladı. Umuyoruz ki sibourne içinden bir kaç global ismin çıkışını da kısa vadede kutlayacağız.

Sofi Tukker grubu ile yaptığınız son çalışmaya gelirsek neler söylemek istersiniz?

“Forgive Me” çok özel bir projedir. Sofi’ nin gerçek hayatından esinlenen bir parçadır. Bu özelliği ile hepimiz için hassas bir proje oldu. Projenin klip çekimlerinin İstanbul’ da yapılması bizim için ayrı bir gurur kaynağı oldu. Bu yıla şahane bir başlangıç olarak görüyorum. Sofi Tukker ile işbirliklerimiz de devam edecek.

Yeni gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Sofi Tukker ile olan çalışmalarımıza çok yakın zamanda yenileri eklenecek. Keyifle dinleyeceğinizi umuyorum. Yanı sıra bu sene Sound of Ceiron projemiz ile tanışacaksınız. Aslında geçtiğimiz dönemlerde bir kaç kez sahnelediğimiz bir proje fakat geniş izleyiciye yeni sunuyor olacağız. Yanı sıra, çok özel, duygusal, güncel parçalarım çıkacak. Hepsinin birbirinden fazla ses getireceğine inanıyoruz.

Köpeklerinize gelirsek; iki köpeğiniz var bildiğim kadarıyla. Hayatınıza nasıl girdiler? Bize onları tanıtır mısınız? Evet, iki köpeğim var. Riko ile 5 yıldır beraberiz. Odin ile 1 yıldır birlikteyiz. Onlar benim vazgeçemeyeceğim ilham kaynaklarım. Onlarla oynamak, vakit geçirmek, paylaşmak, bana kendimi en iyi hissettiren şeyler. Müziğime de etkileri hiç az değil.

Hayvanlar ile dostluğum hayatım boyunca vardı. Sokak hayvanı, evcil, vahşi ayırt etmeksizin onlarla iletişim kurmayı, paylaşmayı her zaman hayatımın bir parçası olarak gördüm. Bugün de Odin ve Riko benim vazgeçilmez dostlarım diyebiliriz.

Riko ve Odin iki çok farklı karakterler. Riko agresif, sadece 4 kişinin dokunabildiği, koruma iç güdüsü hat safhada olan bir Cane Corsa. Karakterini hem görünüşü hem tavırları ile çok da iyi yansıtır. Odin henüz bir yaşında olmasının da verdiği enerjik, deli dolu karakteri ile çok sıcakkanlı bir Doberman. Tam bir oyun delisi. Riko ile çok iyi anlaşıyorlar ve çok kısa sürede birbirlerini kardeş gibi benimsediler.

Onlarla nasıl bir iletişiminiz vardır; neler yapmaktan hoşlanırsınız?

En sevdiğimiz aktivide üçümüzün birlikte ormana gidip yürüyüş yapmasıdır. Kendimizi doğanın içinde özgür ve yaşar hissediyoruz.

Türkiye’deki Sokak hayvanları gerçeğine siz nasıl bakıyorsunuz? Mahallelerden toplanıp barınaklara kapatılan, ormanlara terk edilen, toplu infazlarla katledilen ve pek çok üzücü olayların gündem olduğu ülkemizdeki bu yaşananlar için siz neler söylemek istersiniz?

Sokak hayvanlarının toplanıp barınaklara tıkılması veya toplu katliamlar ile öldürülmesini kınıyorum.

Gelecekte daha koruyucu ve yapıcı yasalarla bu konunun çözüleceğine inanıyorum.

Onları toplayıp infaz etmek yerine; eğiterek, iletişimimizi arttırarak birlikte daha rahat yaşayabildiğimiz bir dünya kurabileceğimize inanıyorum. İnancın ötesinde olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum bu özel söyleşi için.

Ben teşekkür ederim.

Paylaş