Son 14 yıldır ekranların vaz geçilmez yüzlerinden olan ve şu anda Show TV’de Hafta sonu Ana Haber sunuculuğunu büyük başarı ile sürdüren Meltem Acet.
Meltem Acet, TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi bölümünü derece ile bitirdi. İş hayatına daha iyi hazırlanmak için ODTÜ'de İşletme Masteri (MBA) yapmaya başladı. Yüksek lisansını yaparken, bir yandan da ODTÜ’de öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Böylece akademik kariyeri de başlamış oldu. İş hayatına Finans sektöründe İngiltere'de, Amerika'da ve son olarak da Türkiye'de devam etti. Milli Eğitim Bakanlığı sertifikalı, Can Gürzap ve Arsen Gürzap'ın kurucuları olduğu Diyalog İletişim'den de, spikerlik, sunuculuk ve etkili konuşma kurslarını tamamladı. Vücut dilini geliştirmek için de tiyatro eğitimi aldı. Tüm bunların yanı sıra, hayvanlara ve doğaya karşı duyarlılığıyla tanıdığımız Meltem Acet ile sizler için söyleştik.
Merhabalar Meltem hanım. Öncelikle şunu sormak isterim; A Haber'de Z Raporu, Teve2'de Mola, Artı 1 TV'de Ekonomi Haber Müdürlüğü yaptığınızı; Paranın Nabzı ve Sıra Dışı adlı programları hazırlayıp sunduğunuzu, TGRT Haber Ekonomi Müdürü olarak çalışmalar gerçekleştirdiğinizi, kısacası asıl branşınız olan ekonomi ile ilgili pek çok faaliyeti başarı ile gerçekleştirdiğinizi biliyoruz. Ancak kamera arkasından, kamera önüne geçme kararını nasıl aldınız? Gerçi spikerlik, sunuculuk ve etkili konuşma kursları aldığınızı düşünürsek, bu baştan planladığınız ve kendi tercihiniz mi oldu?
Hiç aklımda yoktu açıkçası. Akademik kariyer yapacağım diyerek çıktığım yolda, çalışma hayatına ilk olarak Finans sektöründe başladım. Ankara’lıyım ve Ankara’dan da ayrılmaya hiç niyetim yoktu. Teknik bilgimi ve yabancı dilimi kullanabileceğim, severek çalıştığım, koşa koşa gittiğim bir işim olsun istiyordum. Bir Amerikan şirketinden iş teklifi aldım. İşin Ankara’da olması benim için ayrı bir mutluluk kaynağıydı. Bir süre sonra aynı firmanın Londra ofisine transfer oldum. 15 yıl boyunca da yurt dışında ve Türkiye’de hep finans alanında çalıştım. Son olarak FOX TV’de , yeni adı ile NOW’da, Stratejik Planlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyordum. Yeni yayın döneminde hala ekranlarda olan “Çalar Saat” programında bir ekonomist ile yayın yapılması planlandı. Genel Müdürümüz, herkesin içinde “Meltem hanım ekonomist, o yapabilir” dediğinde, bu öneriye en çok ben şaşırdım ama içeriğini öğrendiğimde ikna olmam zor olmadı.İzleyecilerden gelen soruları cevapladığım, on dakikalık kısa bir bölüm olacaktı. İlk yaptığımız yayın o kadar ilgi çekti, ve ben insanların sorularını yanıtlayıp, onlara yardımcı olmaktan o kadar büyük bir mutluluk duydum ki…“On dakika” diyerek çıktığım yolda şimdi Ana Haber sunuyorum. Ve hala ilk yola çıktığımda olduğu gibi koşa koşa geliyorum işime…Finans kariyerimi bırakıp, ekrana tamamen geçme kararıma herkes başta “büyük hata”dedi ama insanlara yardımcı olmak, elimden geldiğince yol göstermek, gündemi, gelişmeleri aktarmak hala ilk günkü kadar mutluluk veriyor bana...Ve bu sektörde tüm yaşadıklarıma rağmen, hala geriye dönüp baktığımda, “iyi ki konfor alanımdan çıkıp böyle büyük bir risk almışım” diyorum.
Bu arada bu kadar işi hayatına nasıl sığdırdı diye düşünenler olabilir, 1974 doğumluyum. Yaşım her yerde farklı yazıyor, ilk defa kendi ağzımdan 4P1K’da açıklamış olayım:)
Yorucu bir iş temponuz olduğunu tahmin ediyorum, özellikle Habertürk ekranlarında Hafta Sonu Ana Haber Bülteni'ni sunarken, bir yandan da hafta içinde Akşam Haberleri’ni sunuyordunuz. Şimdi de Show TV de Ana Haber'de sizi görmek bizi mutlu ediyor olsa da muhtemelen daha da yoğun bir tempoya geçtiniz. İşinizi ve özel yaşamınızı nasıl dengeliyorsunuz?
ODTÜ’de rahmetli Muhan Soysal hocam “Yoğunum diyen insan; ya verimli çalışmıyordur, ya gününü iyi planlamıyordur, ya da yapamayacağı işi bir başkasına delege etmeyi bilmiyordur. O yüzden yoğunum demeyin” derdi. Şu an hala hem Show Tv’de hem de Habertürk’te yayın yapıyorum ama her sabah sporumu da yapıyorum, kızımla da, evdeki iki köpeğim ve dört kedimle de vakit geçiriyorum. Günümü, haftamı, çok iyi planlıyorum ve zamanımı verimsiz harcadığımı düşünmeme sebep olacak hiçbir işe dahil olmuyorum. Televizyon çok az izlerim mesela. Telefonda kısa konuşmayı tercih ederim. Geceleri okumam gereken işlerimi, her yer sakinken, hiç bölünmeden yapmaya çalışırım. Sabahları erken kalkıp, her gün, mutlaka spora gidiyorum ve ardından da doğada köpeklerimle yürüyüş yapıyorum. Haber temposunun tüm stresi doğada yürüdükçe, toprağa, ağaca dokundukça yok oluyor. Bu benim için bir nevi meditasyon diyebilirim. İş ve özel yaşamımdaki dengeyi de bunların tamamına borçluyum. İyi bir planlama yapmak, bölünmeden, konsantre bir şekilde çalışmak ve hem zihinsel hem de fiziksel iyiliğiniz içinvakit ayırmak…
Özellikle iş yaşamınızdaki grafiğe bakarsak ciddi bir başarı tırmanışı görüyoruz. Bunun için özel bir planlamanız ya da başarı metodunuz var mı, varsa paylaşır mısınız?
Son 15 yıldır, neredeyse her saat kuşağında habercilik yaptım, program hazırladım, sundum. Basit gibi görünen bir haber için bile, geceleri saatlerce araştırma yaparım. Türkiye’de nasıl, dünyada nasıl karşılaştırırım. Yenilikleri takip ederim. Eğitim hayatım bana her yaptığım işi ciddiye almayı, çok çalışmayı ve başarılı olmanın tek yolunun çok ama çok emek harcamak olduğunu öğretti. Çünkü benim hiç bir zaman işlerimi kolaylaştıracak bir tanıdığım, abim, ablam, torpilim olmadı. Ankara’lıyım dedim ya, İstanbul’da hele hele medya sektöründe tek bir tanıdığım yoktu ilk geldiğimde. Adını bildiğim tek semt Fenerbahçe idi, o da çocukluğumda geldiğimde uğradığımız için. Tek başına İstanbul’ataşındım, tek başıma evimi tuttum, iki üç ay evime eşya bile almaya vaktim olmadı çalışmaktan. Başarılı olmak için gece 1’e , 2’ye kadar çalışırdım. Sabah da işe ilk giden ben olurdum. Şans diye bir şey yok maalesef. Sadece çalışmak ve çok mücadele etmek gerekiyor. İnsan eğer sevdiği işi yapıyorsa, hayatında bir gün bile çalışmış sayılmaz denir ya, yaptığınız işe saygı duyuyor ve çok seviyorsanız bu çalışmalarınızın, mücadelenin her anından keyif alıyorsunuz. Ve başarı da ardından kendiliğinden geliyor. Özetle hedef başarılı olmak değil, bizi mutlu eden işleri yapmak… Bir de yaşınız, tecrubeniz ne olursa olsun hiçbir zaman “ben oldum” dememek, çok çalışmak ve sürekli kendini geliştirmek.
Diğer yandan özel yaşamınızla ilgili de sıkıntılı günler yaşadığınızı biliyorum, bir hayranınız epeyce başınızı ağrıtmıştı ama ben işin magazin kısmından çok, okul ve iş yaşamındaki başarı ile ve sonrasında ekranlarda olmanızla da pekişen bilinirlikle gelen zorluklar, çalışmatemponuzun yoğunluğuyla nasıl başa çıktığınızı merak ediyorum
Evet basına yansıyan bir hayranım oldu, yansımayan birkaç olay daha oldu ama sağ olsun işyerimden tüm olaylarda çok destek gördüm. Giriş-çıkışlarımda ek güvenlik önlemleri alındı, hukuki platformda da hemen işlemleri başlattım. Günümüzde insanlar maalesef çok yalnızlaştı. Ekonomik zorlukların başlaması da dışarıdaki sosyal hayatı da neredeysesıfırladı. İnsanlar gittikçe artan bu yalnızlıklarını, ya sosyal medyada ya da televizyonlakapatmaya çalışıyor ne yazık ki. Dolayısıyla bizim gibi ön planda olan ekran yüzleri ilekafasının içinde çok farklı bir etkileşime girebiliyor izleyici. Her akşam evinde, salonunda bizi konuk edince, yakınlık hissetmeleri hem çok doğal, hem de çok güzel ama ileriye gitmeye çalışanlar, hayal dünyasında bizimle evlenenler de olmuyor değil…
Diğer yandan bir kız çocuğu annesisiniz ve ciddi duyarlılıklarınız var. Tüm bu dengeleri nasıl kuruyorsunuz?
Hayatta en güzel şey sizin yetiştirdiğiniz küçük bir insanın büyüdüğünü görmek. Kızım 16 yaşında. Onunla birlikte zaman geçirmek, spor yapmak, yürüyüşe çıkmak benim en büyük önceliğim. Kendi kendine yeten ve her işini görebilen bir birey olması için elimden geleni yapıyorum. Ela daha çok küçük yaşlarda mahallemizdeki bakkalda, ardından ertesi sene kuaförde, son olarak da lostrada çalıştı mesela. Herkes çok karşı çıkmıştı bana. İyi ki de çalışmış, artık bakkal bile kalmadı etrafımızda, hepsi tarihe karıştı. Bir de küçükken barınaklara giderken Ela’yı da hep yanımda götürürdüm. Hayatın tüm gerçeklerini görmesi, çözüm üretebilmeyi öğrenmesi, pamuklar içinde büyümesinden daha iyi diye düşündüm hep. Şimdi en büyük destekçim, yardımcım ve en iyi arkadaşım o. Tüm dengeleri kurmamda bana o kadar destek oluyor ki.
Çok klasik olacak ama, size keyif ve yaşam enerjisi veren, motive eden şeylerden biraz söz eder misiniz?
Tek bir cevabı var bunun. Doğa. Doğada vakit geçirmek.
Sizinle ilk iletişime geçtiğimizde "Söylenecek çok şey var" demiştiniz. Muhtemelen bunu dergimizin konsepti, yani hayvanlar, bu konuda yaşanan sıkıntı ve sorunlar adına söylediniz. Bu konuda gerçekten içinizi dökmeniz beni de okurlarımızı da çok mutlu eder. Ancak ben öncesinde sizinkileri merak ediyorum. Bir yerde okuduğumdan aklımda kalan yaşamınızı birlikte sürdürdüğünüz 6 kedi ve köpek olduğu. Bir de özellikle engelli hayvanlarla yakından ilgilendiğinizi biliyorum. Önce onlardan biraz söz etmenizi istesem?
Tamamını sokaktan evlat edindiğim, ve çok sevdiğim, 6 çocuğum daha var benim. Biri görme engelli, diğeri üç bacaklı iki köpeğim ve görme engelli dört kedim var. Çocukluğumdan beri hep evimizde kedimiz olmuştu. Yemeklerden sonra annem, yemek artıklarını aşağıya inerek, sokak kedilerine vermemi söylerdi. Küçükken sıcacık evden çıkmayı hiç istemezdim hatırlıyorum