Eylül ayının dördüncü haftasıydı ve insanın bir eşya muamelesi yaptığı Kuki’ nin , son kullanma tarihi geçmek üzeriydi(!)
Bindirildiği araba yolda ilerlerken o her şeyden habersiz, etrafına bakınıyordu.
Fakat, bu yolculuğun sonu mutlu bitmeyecek, Kuki dünyada, yapayalnız oduğu bir sona gidecekti.
İnsan, arabanın kapısını açıp, Kuki ismini verdiği köpeğinin trafiğin işlek olduğu caddeye atlamasını sağladı.
Köpek, insanın da arkasından geleceğini düşünerek arabadan atladı... Bekledi, araba stop etmedi. Zavallı köpek, olan bitene bir anlam veremediği için paniğe kapıldı. Çünkü insan, arka koltuk boşalır boşalmaz gitmişti.
Her sabah insanın çocuğunun yatağında uyandığı evin cok uzağına götürülmüştü Kuki. Evine dönmek için olanca gücüyle arabanın arkasından koştu ve fakat yetişemedi. Titriyordu... O an, gördüğü bütün şekiller, arabalar, trafik lambaları, sokak satıcıları, çöpten hurda toplayanlar, simit satanlar, karşıdan karşıya geçen yayalar, topuklu ayakkabı sesleri, mağazaların vitrinleri, yani hayatın bütün eylemleri korkunç bir selin yol açtığı fırtınadan kopup gelen ağaç dallarının bir yerlere saplanması misali, kalbine saplandı.
Oysa her şey cok güzel başlamıştı.
Onu daha yavruyken, her yere sığabiliyorken ve daha sevimliyken, merdiven altı üretim çiftliğinden dört ay önce kurtarmıştı insan..
Ama onu hiç görmeden, koltuk siparişi verir gibi golden köpek siparişiyle internet üzerinden halletmişti alış verişi...
Kuki ne bilsindi duygusuz insanlar işlerini parayla hallederdi. Ne bilsin satın alınan her şeyin insan gözünde hiçbir değeri olmadığını...
Sonsuza değin yaşayacağını sandığı evini ana rahmi, insanın küçük cocuğunu kardeş bilmişti. Zaman okulların açılmasına yaklaşırken, insan, kullandığı canlı eşyasından kurtulmak için muazzam bir cinayet planı yapmıştı. Tam olarak buydu olup biten. Cinayet!
Fakat, ortada bir sorun vardı. Kuki, sokaklara yabancı olduğu için hem suçsuzdu, hem güçsüz... Evdeki diğer yetişkin insan eşine, götürüp sokağa bırakmamız gerek, bu çok büyüdü baksana! Eve geri döndüğümüzde sorun olacak bu, ama kızımız bunu bilmemeli, yoksa morali bozulur ve derslerindeki başarısı düşer, sorarsa, köpeğin kaybolduğunu söyleriz , demişti. Karar alınmıştı.. Bu miyadı dolmuş canlı eşyadan(!) en hızlı şekilde kurtulacaklardı.
Kuki, araba tozu dumana katıp giderken sırtını bir binanın duvarına yaslayıp, ben nereye bırakıldım dedi içinden... Nereye terkedildiğini anlamaya vakit kalmadan, bir el başını sevdi. Elin sahibi, aa, ne sevimli , bakımlı da, acaba terk mi edildi dedi ve Kuki ‘ nin yanından geçip gitti.
Başını seven kadına sıcak bir yuva sandığı evinden atıldığını anlatamazdı ki.
Anlatamazdı, çünkü sesini, eğer şanslıysa iyi bir insan duyabilirdi ancak o iyi insan, o kadın değildi... Kuki bir zaman caddede ileri geri koşturdu durdu... İndiği arabayı tanıyordu ve arabayı arıyordu.
Yoktu....
Çok yorulmuştu.Aclıktan, susuzluktan bitik düştü. Kendisine göre sokağa daha adapte olmuş köpekler arasında yemek bulması imkansızlaştı. Nereye giderdi şimdi? Ne yer, ne içerdi? Hangi sokakta devrilip kalacaktı kim bilir?
O kadar değersiz hissediyordu ki, artık insan cocuğunun karne hediyesi bile olmadığına karar kılmıştı. Haklıydı da....Çünkü duygusu eksik, bencil insan ona hiç emek vermemiş, katalogtan seçmişti... O, evcil hayvan dükkanından sipariş edilmişti. Devletin, koltukta oturup karar vermek kolayına gelen 5199 ‘ dan sorumluları, onun Petshoptaki vitrininden satılmasinı yaşam hakkı savunucularının ağzını susturmak için engellemiş, fakat daha beter bir yerde satılmasını uygun görmüştü. Acaba, konuşabilseydi ve insana sunulmadan önce neler yaşadığını, yıkanmadan, traşlanmadan, kurdelelenmeden nasıl muamele gördüğünü dile getirebilseydi, köpeklerin üretim çiftliği denilen o acımasız yerde sık doğurmaktan nasıl kansere yakalandıklarını, yada hemcinslerinin bavul ticareti kanalıyla gümrüklerden nasıl bir zulümle kaçak olarak geçirildiğini, ya da internet uzerinden yasal olmayan yollarla nasıl satıldıklarını bir anlatabilmiş olsaydı, insan, insan olmaktan utanırdı da, Kuki’ yi baştacı yapar ve terketmezdi...
Ama Kuki artık, son kullanma tarihi geçen bir karne hediyesi olduğu için, kimi kimsesi olmayan, ölüp ölmediği bile merak edilmeyen, yalnız bir hayaletti.
Öldürülmüştü Kuki... Katilin cinayet planı zenit saati gibi işlemişti. Öldürülmüştü, çünkü bir eşya gibi ihtiyaç doğrultusunda alınıp , keyfi amaca yönelik kullanıldıktan sonra, haydi şimdi seninle işimiz bitti der gibi terkedilmişti ve terkedilmek zaten ölmenin değişik versiyonuydu.
Aslında daha da derin düşünürsek,
“TERKEDİLMEK BÜTÜN CANLILARA HEM AYNI ACIYI VERİRDİ, HEM DE BÜTÜN CANLILARI YAŞARKEN ÖLDÜRÜRDÜ”
Dolayısıyla, katil, aynı zamanda kendi evlâdını da öldürmüştü Kuki’ yi terk ederken... Evladını kirli bir emele alet etmişti. Hiçbir masum çocuğa hiçbir can, hiçbir sebeple hediye edilemezdi. Cocuk, Kuki’ sokağa terkedildiğini bilseydi anne ve babasını affetmezdi.
Ve şimdi, giden arabanın arkasından hayalkırıklığı ile bakıyordu Kuki’ nin gözleri. Belki de bir yerlerde, birkaç iyi insan oturmuş, hayvan sevgisinden bahsediyordu. Terkedilen köpeklerin çaresizliğiydi iyi insanların kalbini acıtan, ama iyi insanlar nerede yaşarlar, oraya nereden gidilir bilmiyordu.
Uzun bir zaman, ayakları kanayacaktı kaldırımlarda koşmaktan, ağlayacaktı, ama hıçkırığı duyulmayacaktı. Sokakta yaşayan hayvanlara hayalet denmesi ondandı! Ha orası, ha burası derken, nefesi kesilecekti .
Korkunç bir gümbürtüyle frene basacaktı kamyoncunun biri, o artık yaşamıyor olacaktı. Onu terkederek öldüren insan ise, seneye tatile gelirken bir yenisini alacaktı ve sokaklar terkedilen hayaletlerle dolacaktı. Bu defa, tatil beldesinin rant tutkulu belediye başkanı devreye girecek, terkedilen bütün hayaletleri sokaklardan toplatıp barınağa gönderecekti. Ve barınakta bedenleri de ölecekti....
Okudugunuz hikâye, yaz ayı gelip, okullar tatile girdiğinde, kendilerine yazlığa giderken geçici bir eğlence, ya da çocuklarına karne hediyesi olarak “ pet” diye alınarak, “pat” diye atılan” bir köpeğin hüzünlü hikâyesidir ve yeni girdiğimiz ayın yaz olması nedeniyle manidardır..
İnsan hakimiyeti dünyada hüküm sürdüğü müddetçe de, hayvan refahına hizmet eden caydırıcı yasalar konulsa dahi, kötülük yapmak isteyen insanların ve hayaletlerin hikayeleri son bulmayacaktır..
Şunu ifade etmeliyim ki, insanların kendilerinden başka canlılara zarar vermemesi hususunda kanunlarla eğitilmeleri, yönetilmeleri bir yere kadar caydırıcılık taşır. Ama, insanların vicdanlarının eğitilmesi, parlatılması, insan kimliğine ahlâk yükleyeceği için zarar verecekleri her şeyden uzak durmalarını sağlar.
Zarardan uzak durmayan vicdanları eğitilmemiş insanların tek yasası vardır:
İnsandan öteki olan(!) ve can taşıyan her şey, insanın değer biçerek satın alabileceği eşyalardır.. İşte bu nedenle de insanın etrafında , kendi türünden başka her şey, “mal” statüsündedir... Ülkemizde, sözde hayvan refahı için oluşturulan kanunlar, her ne kadar can tanımlamasıyla hayvana yaklaşsa da, net olarak hayvan halâ mal statüsündedir.... Bu durumu global açıdan değerlendirirsek, hayvanın mal statüsü, dünya ükelerinin gelişmiş olanlarında neredeyse hiç yokken, gelişmemiş olanlarında oldukça fazladır.
Hayvan haklarına ilişkin konularda son 40 yılda , bu insafsız terkedilme hareketine tepki olarak, insan merkezci menfatleri gözeten düşünceye karşı paralel giden, bilinenin aksine, “insanlardan öteki olmayan” hayvanların yaşam hakları hususunda mücadeleler veren STK sayıları artmış, dünyanın bambaşka yerlerinden farklı kültürde, farklı topluluklar , insanı yükselten, hayvanı aşağılayıp eşya statüsüne taşıyan düşünceye karşı birbiriyle işbirliği içine girmiş, akademik eğitimler verilmiş, yaşam hakkı savunucuları meclislerdeki karar mercilerinde söz sahibi olmuş, ulusal ve yerel basın hayvanların bir eşya gibi alınmayacağını ve hayvanlara verilen değerin insandan aşağıda tutulmasının artık geldiğimiz 21 .Yüzyıl’ da değişmesi gerektiğini her fırsatta dile getirmeye başlamış, iklim, doğa ve hayvan aktvistlerini terörist ilan eden güruh , idrak yetileri güçlü, yaşam hakkı savunan topluluklar tarafından algı seviyeleri kıt insanlar olarak görülmeye başlanmıştır...
Bu gelişmeler, tırmanan sosyal medya ağı ve bunun paralelinde giden derin bilinçle, bizim ülkemizde de, az da olsa ivme kazanmıstır. 2004 yılında yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu’ n daki eksikliklerin içindeki Petshop kısmı da , yıl 2022 de düzeltilmeye calışılmış , bu baştan savma düzeltme, bilinci açık hiç kimseyi memnun etmemiş, hayvanlar yine bir “mal” olarak görülmeye devam etmiş, hayvanların ticari alım satımı Petshop vitrinlerinden kataloglara doğru evrilmiştir...
Hayvan ticareti yüzünden özellikle tatil beldelerinde sokaklar artık terkedilen hayvanlardan geçilmemektedir. Terkedilen hayvanların akıbetleri önce sokaklar, sonra da sevgi ve şevkâtten yoksun, aç kalacakları barınaklardır. Tatil beldelerinde barınakların neredeyse tamamı dolmuş durumdadır.
Ülkemizden farklı olarak coğu dünya ülkesinde terkedilen köpekler uyutularak, zehirlenerek öldürülmektedir.Bizim ülkemizde ise, kapalı kapılar arkasında gerçekleşmektedir. Yazlıkçıların yaşadığı beldelerde sonbaharda artan köpek popülasyonunun nedeni, terketmedir.
O halde, sahipsiz diye adlandırılan köpek ve kedilerin artan popülasyonlarının sebebi, yalnızca kısırlaştırma yapmayan belediyeler mı?
Yakın geçmiş zamanda 5199 Hayvaları Koruma Kanunu’ nda yapılan yasa değişikliğinde meclisten çıkan karar, hayvan terki hususunda çok az caydırıcı cezalar getirmiştir. Hayvanların deri altından çiplenmesi kimin köpeği olduğunun kolay anlaşılması ve terk etme halinde sahibine ceza kesilmesi içindir. Fakat, isterse en ağır cezalar gelsin, insanın kendi kendisine vereceği ceza, yani suçluluk duygusuyla gelen vicdan azabı, bütün mahkemelerin, yargıların üzerindedir... Dolayısıyla, insanlaşmamış iki ayaklılara evcil hayvanını sokağa attı diye , yani öldürdü diye verilecek cezalar , yüz kızartacak kadar ağır olmadığı ve evcil hayvanını terkeden insanın toplumdan utanmasını, dışlanmasını sağlamadığı müddetçe komik birer simge olarak kalacaktır .
Devletin karar mercileri STK ların önerilerini Petshopların kapatılmaması, üretimin durdurulmaması için mücadele eden ve bu işten ekmek yiyen bir topluluk yüzünden bir türlü çözüme ulaştıramamıştır.
Artan sahipsiz sokak hayvanları popülasyonu çok basit halledilecek bir sorunken, karar mekanizmaları, artan sokak hayvanları popülasyonu sorununun nedeni olarak yeterince kısırlaştırma yapmayan belediyeleri hedef göstermiş, dev bir sorun haline gelen Petshop üretimlerine izin verenlerin suçlarını sansürlemiştir... Belediyelerin artan popülasyondan sorumlu oldukları kısmen doğru olsa bile, sokaklarda evsiz, yurtsuz dolaşan hayvanların çoğu, bir zamanlar evlerde annelik duygusunu yaşasın diye kısırlaştırılmadan terk edilen hayvanlardan oluşmaktadır..Belediyelerin kısırlaştırma yapması yeterli değildir...
Tam anlamıyla işe yaracak çözüm, bulanan suyun başını kapamaktır. Yani, bu ülkedeki yasal yollarla ya da yasal olmayan yollarla gerçekleştirilen cins hayvan üretimlerinin tamamını belirli bir süreliğine ( sokak popülasyonu dengede olana değin) durdurmaktır.
Bütün bu anlattıklarıma istinaden, eğer bir suçlu aranacaksa, gerçek suç kimindir? Bu yazıyı okuyan siz değerli insanların, şunları söylediğini duyar gibiyim...
- Belediyeler ve belediyeleri denetleyen, üretime izin veren ve üretimcileri durdurmayan üst devlet mekanizmalarıdır..
Sonuç olarak, hayvan terki konusunu psikolojik olarak da ele alacak olursak, terk etmenin çoklu sebepleri olduğunu görürüz. Araştırmalara göre, hayvan terki sebepleri arasında hayvanın hastalığı ilk sırada geliyor. Sahibi , evcil hayvanı hasta olduğunda, ülkemizde veteriner hekim masraflarının yüksek olmasıyla nedeniyle terk yoluna gidiyor.
Başka bir sebep, satın aldıkları evcil hayvanlarının karakterine saygı göstermeyip, hayvanın istedikleri gibi bir model olmadığını gördüklerinde (asi, eve idrar yapan, çok havlayan ya da çok miyavlayan) yine terketme yolunu seçiyorlar.
İnsanlar, ekonomik durumları sıkıntıya girdiğindede terk etmeye baş vuruyorlar. Terk etmek, gideri azaltmak için, mama masrafindan kurtulmak için, iyi bir çözüm geliyor insanlara.
Satın alınmış hayvanı terketmek , büyük evden küçük eve geçerken ilk akla gelen çarelerden biridir yine. Terk etmek, hayvana hiçbir emeği geçmeyen, onu hastayken veterinere götürmeyen, kumunu dağıtan kedisinin nazını çekmeyen, sabah çok erken saatte çiş ihtiyacı olan köpeğini, sadece kendisi uygun olduğunda cişe çıkaran , kısacası emek vermeyen insan için oldukça kolaydır.
Satın alan sevmeyen, emek vermeyen, evcil hayvanı ile ilgili , ya da kendisiyle ilgili şartlardaki en ufak bir olumsuzlukta hayvanından hemen kurtulur. Evlat edinen, hayvanını karşılıksız seven insan ise, hangi olumsuzluk olursa olursa olsun evcil hayvanını sırtından vurmaz...
Hayvanını gerçekten seven bir kimse, cins, sağlıklı, hastalıklı, davranışsal sorunlu, iyi huylu, yaşlı, genç, güzel, çirkin bakmaksızın, dostumun yaşamı zaten benim yüzümden kısıtlı ve eve mahkum düşüncesiyle onu en iyi şartlarda yaşatmanin çaresini arar... Dolayısıyla, hayatın getirdiği bütün sorunlarda, önce hayvanının refahını, sonra kendi refahını düşünür, çünkü sorumluluk ve empati duygusu o insanda nirvanaya ulaşmıştır. “İşte her iki durumun arasında, hayvansever ve hayvanseçer duygusu kadar uzak bir fark vardır”
Tecrübeler ve araştırmalar, insanların evlerini açtığı, yataklarında yatırdığı, sevdiğini “sandığı” hayvanlarını çok kolayca terkedebilme sebeplerini birden çok başlık altında topluyor olsa da, bütün başlıkların ortak benzerliği şu: İnsan, insanlaşma sürecini henüz tamamlamayan, ilkel ve bencil bir varlık... Ve terkedilen, ve sadakatlerinden dolayı uygar olan hayvanlar ise, insanlar cehenneminde can veriyor....
İnsanlar cehennemi, sevgiden yoksun, aç, susuz, kalbi kırık hayalet kaynıyor...
En acısı da, insandan öteki olmayan, tam tersi, insandan fazlası olan o muazzam hayaletler, terk edilseler bile sahiplerini bedenleri de ölene kadar yılmadan beklemeye, aramaya ve sevmeye devam ediyorlar...
Mehtap Huri Sağsen